Futbol ; Faİr Play, Cesaret, Mücadele ve Zafer...

8 Mayıs 2010 Cumartesi

Unutulmaz Maçlar: Galatasaray 3 - 4 Fenerbahçe


"Unutulmaz maçlar" başlığı altında bir seri yapmak istiyorum. 2. maç, dillere destan olmuş 3-4'lük Türkiye Kupası maçı... Sene 1989, yer Ali Sami Yen...

Kupada, o dönemde ismi Fenerbahçe Stadı olan statta ilk maç 2-2 bitmiştir. Çeyrek finalin rövanşında Galatasaray favoridir. O yıllarda taraftarlar stadı yarı yarıya paylaşıyorlar. Kimin nereye oturacağı maçtan bir gün önce belli değil. Erken gelen oturacağı yeri seçiyor, taraftarlara göre Ali Sami Yen Stadı'nın en stratejik bölgesi sağ, yani otoyola bakan tarafı. Bir gece önce stat etrafında toplanan sarı-lacivertli taraftarlar, derbi maçından önce ilk zaferi tribünde kazanıyorlar.

Maçın başlamasıyla birlikte tribünlerdeki heyecan da artık kalpleri durduracak seviyeye gelmişti. Ne var ki, Fenerbahçe bir türlü ezeli rakibinin kale direklerini geçemiyordu. Bu da yetmiyormuş gibi, futbolun "atamayana atarlar" kuralı işliyor, Galatasaray ard arda 3 gol birden buluyordu.

Cüneyt Tanman'ın cezasahasında düşürülmesiyle beraber maçın hakemi Sadık Deda penaltı noktasını gösteriyor, Tanju Çolak skoru 1-0'a getiriyordu. Ardından Simoviç'in cezasahası ön bölgesine gönderdiği top Nezihi'nin ters vuruşuyla geriye gidiyor, yetmemiş gibi Müjdat da kafasıyla topu Prekazi'nin önüne bırakıyor, Prekazi Uğur Tütüneker'e, o da Tanju'ya gönderiyor, Tanju en iyi yaptığı işi yapıp son vuruşla durumu 2-0 yapıyordu. 3. golde yine Prekazi, Uğur ve Tanju üçlüsü vardı. Prekazi'nin ortasahanın gerisinden gönderdiği nefis pas Fenerbahçeli defans oyuncularının arasından geçiyor, Uğur'un önüne düşüyor, Uğur Toni Schumacher'in soluna gönderiyor, direk dibinde topla buluşan Tanju hattrick yapıyordu.

Tam bir şok yaşanıyordu Fenerbahçe futbol takımında ve tribünlerde. Sarı-kırmızılı tribünlerdense "Beş, Beş" sesleri yükseliyordu. Öyle ki, bu duruma sahadaki futbolcular da katılıyor, futbolun manevi kuralı olan "Rakibini asla küçümseme" kuralına ihanet ediyorlardı. Kaleci Simoviç topu göğsünde tutuyor, Prekazi ortasahada topu sektiriyor, sonradan yolu Kadıköy'e düşecek Tanju ise rövaşatalar deneyerek Fenerbahçeli meslektaşlarıyla alay ediyordu. Hatta Galatasaray'ın Alman kondisyoneri Sandome, Fenerbahçe tribünlerine eliyle "Beş" işareti yapıyordu. İlk yarı bitmişti. Sarı kırmızılı taraftarlar delgalarını geçiyor, Fenerbahçeliler ise büyük üzüntü yaşıyorlardı.

Fenerbahçe'nin soyunma odasında kimsenin ağzını bıçak açmıyordu. Moral-motivasyonu sıfıra inmiş Fenerbahçeli futbolcuları, teknik direktör Todor Veselinoviç'in şu sözleri motive ediyordu: "Onlar bize bir devrede 3 gol atabiliyorlarsa, biz onlara 5 tane atarız. Sahaya çıkın ve ne kadar Fenerbahçeli olduğunuzu onlara gösterin."

Veselinoviç Rıdvan'ı sağ kanattan ortaya almış, daha özgür bırakmıştı. Ne kadar haklı olduğu ise maçtan sonra anlaşılacaktı. İkinci devrede bambaşka bir Fenerbahçe vardı. Rıdvan, başını kaldırmadan attığı pasta Aykut Kocaman'ın müthiş bir çalım atarak sıfırdan gol atmasını sağlıyordu. İkinci devrenin hemen başında gelen bu gol, Fenerbahçeliler'in iştahını kabartıyordu. Sarı lacivertli tribünlerde bir umut ışığı yanmıştı. Herkes dişlerini sıkmıştı ve Rıdvan'ın şovunu izliyordu. Sol taç çizgisinden aldığı topu tam 5 kişiyi çalımlayarak cezasahasına getiren Rıdvan, bomboş pozisyonda Hasan Vezir'e gönderiyor ve Hasan Vezir skoru 3-2'ye getiriyordu. Tüm sarı-kırmızılı taraftarlar küçük bir şok geçirmişlerdi. Fenerbahçe'de ise, sahadakinden tribündekine, herkes inanıyordu bu maçın döneceğine. Rıdvan bir kez daha topu almış, sağ taraftan yaptığı ortaya Hasan Vezir adeta Van Basten'e nazire yaparcasına vurmuş, skor 3-3'e gelmişti. Ne oluyordu? 5 farkla kazanılacak maç, adeta kâbusa dönüşmüştü. Nefesler tutulmuştu. Herkes bir tarihe tanıklık etmenin heyecanını yaşıyordu. Rıdvan daha önce iki kez soldan, bir kez de sağdan asist yapmıştı, bu kez de ortadan yapayım demişti ve arapasında Hasan Vezir'le topu buluşturmuştu. Bu tip topları çok seven Hasan, tarihe geçen bu maçın skorunu tayin etmişti. Maç 3-0'dan 4-3'e gelmişti. Hasan Vezir hattrick yapmıştı ve Rıdvan Dilmen ise tam 4 asistle maçı bitirmişti.

Hem Fenerbahçeliler hem de Galatasaraylılar ağlıyordu. Fenerbahçe tribünlerinde mutluluk, Galatasaray tribünlerinde ise hüzün vardı. Fenerbahçe'nin İslam Baba'sı İslam Çupi, ertesi günkü gazetesinin köşesinde bu maçı şöyle anlatır:

"Ne vardı 3-0'dan sonra Galatasaray galerisinde? Tribünlerin hepsinde, vatandaş tribününde basın ve şeref tribülerinde ciklet yerine Fenerbahçe'yi çiğneyen alaylı sapur-supurlar ve rakibini küçümseyen dudak valsleri. Avrupa Kupası'nda final hayali görürken kendi hayatını öldüren, Türkiye liginde ise bu yıl hiç doğmamış Mustafa Denizli'nin ortalara çıkıp piste dikilip, kupanın hiç olmazsa yerlisinde yeni bir final hayatı araması ve bu hayatı yakaladığına inanması o kadar doğaldı ki.

Fakat o Galata Kulesi dibi eski Yahudi kılıklı eskiciye benzeyen, her maçtan önce güya Galatasaray'ı ısıtan hamamcı görevini üstlenen Alman kondisyoner pandomimcisi devre biterken hangi top ilim ve irfanına sığınarak eli ile Fenerbahçe tribünlerine "beş...beş..." işareti yapıyordu? O eli Fenerbahçe lavabona sokar sonra.

Bitmemiş bir maçın, en tehlikeli yanı "güven"in dozudur. Mustafa Denizli ve takımı maçın ikinci yarısına maçı kazanmış ekip güveni ile çıkarken, kendi timinin bünyesine 5 yer değişikligi ile başka bir nefes ve hırs sokan Veselinovic'in Fener ihtarını, ne Galatasaray ne de Mustafa ciddiye aldı. Herhalde kazandığını düşünen takım, kaybetmeyi düşünmeyen bir ekiple yarışırken, ne onun kadar inançlı ne onun kadar yırtıcı ne onun kadar hırslı, ne de onun kadar onurlu olabilir.

Bir metafizik golü atan Aykut kaybetmeyi düşünmüyordu. İkinci devre boyunca Galatasaray yarı sahasında şeytanın bolerosundan figürler yapan Rıdvan kaybetmeyi düşünmüyordu. Son 45 dakika inanılmaz bir fizik gücü ile orta saha oyuncusu olarak kendi geri dörtlüsünü lehimleyen Müjdat, adam markajını anıtlaştıran Nezihi kaybetmeyi düşünmüyordu. Galatasaray yarı sahasının sol tarafına hangi sarı-kırmızılı futbolcu gelmişse, onları ayaklarından püskürttüğü eterle bayıltan Hakan kaybetmeyi düşünmüyordu. Hele hele 90 dakikanın her dakikasında, sahanın her yerinde Galatasaray takımı ile tek adammış gibisine mücadele eden, 3 muhteşem gol atan ve şimdilerde Türkiye'nin en iyi santrforu fetvasını çıkaran Hasan, kaybetmeyi hiç mi hiç düşünmüyordu.

Bu basit bir maç değil, Fenerbahçe için bir tarih maçıdır. belki Fenerli bir şair, ilerde bu maç üstüne şöyle bir mısra düşürecektir: "Fenerbahce yenilmez... Bu forma ile fazla dalga geçilmez..."

0 yorum:

Yorum Gönder

Ne Aramıştınız

''Hayata dair ne öğrendiysem futboldan öğrendim. Çünkü top hiçbir zaman beklediğim köşeden gelmedi.''
Albert Camus.

Popüler Yazılar

Blog Arşİvİ

Zİyaretçİler

Futbol Blog. Blogger tarafından desteklenmektedir.