Futbol ; Faİr Play, Cesaret, Mücadele ve Zafer...

28 Haziran 2014 Cumartesi

Sporda Şiddet

Bu yazımı sporda şiddete ayırmak istiyorum. Bunun en büyük son örneğini Trabzonspor-Fenerbahçe maçında görmüştük. Sporda şiddetin tamamen mantıksızlık olduğunu sizlerin de takdir edeceğini bildiğimden bu yazımla ilgili pek bir sorun olacağını düşünmüyorum.
Öncelikle sporda şiddete yol açan sebepler nelerdir onları açıklamakla başlayalım. Genel itibariyle sporda şiddete zemin hazırlayan en büyük neden iki takımın ezeli “rakip” olması. Rakip sözcüğünü kullanırken tırnak işareti içine almamın sebebi bu kelimeye dikkat çekmekti. Çünkü rakip, herhangi bir dalda sizi geçmeye çalışan, rekabet unsurlarını kullanarak sizi alt etmeye çalışan karşı taraftır. Oysaki günümüzde bu kelimenin “düşman” kelimesinden çok da farkı kalmamış durumda. Günümüz algı problemlerinin en büyüklerinden birisi bu noktada baş göstermektedir. Eğer spordaki “rakibinizi” rakip değil, düşman olarak görürseniz zaten denecek bir şey kalmamış, söz orda bitmiş demektir. Oysaki spor dostluk ve rakibe saygıyı esas olan bir bütündür. Aksi takdirde yapılan şey spor değil savaşa dönüşür ve herkes mümkün olan bütün çirkefliklerini artık düşman saydığı rakibine yapmaya başlar. Konudan daha fazla sapmamamız gerekirse, sporda şiddetin ilk sebebi taraftarların rakip takımı adeta kendine düşman ilan edip buna göre davranmasıdır. Bunda suçu olanlar yöneticiler, medya ve bilimum galeyana getirici faktörlerdir. Bu faktörler ateşi körüklemeyi durdurursa sporda şiddet problemi çok asgari düzeye inecektir. Bundan emin olabilirsiniz.
Sonraki sebep ise hakem hatalarıdır. Özellikle ülkemizde hakem hatalarına verilen taraftar reaksiyonu aşırı düzeydedir. Bu en basit haliyle herhangi küçük bir hatada hakeme ana avrat küfredilmesiyle başlar. Hata eğer ev sahibi takımın aleyhine ve büyük bir kayıp açıcı nitelikte ise sahaya akla gelebilecek her şeyin atılabileceğini görürsünüz. Yukarıda belirttiğim üzere bu tepkinin sınırlarını karşı tarafa duyulan “nefret” çizer. Bu kelimeyi burada kullanmak bir spor yazısı olduğu için çok yanlış olsa da gerçeklikte durum budur. Sonrasında maç, hakemin hatasının gölgesinde devam eder ve sonuç bu dakikadan sonra değişmeden aynı kalırsa eyvahlar olsun! Artık neler olabileceğini tahmin etmek bile istemezsiniz. Sahaya girenler, sahaya çakmak, şişe (cam olması da olasıdır.), bozuk para gibi şeyler fırlatanlar, tel örgülere saldıranlar, vs. İş çığırından tek bir hata ile çıkabilir. Böyle bir atmosferde maç yönetmek ne kadar zordur tahmin edebilirsiniz sanırım. Ve atmosfer de ister istemez hatayı getirir. Ne de olsa her şey diğer faktörlerden etkilenir. Buna insan da dahildir.
Son olarak değinmek istediğim şey ise futbolcuların hareketleri ve skordur. Eğer rakip takım oyuncusu provokatif amaçlarla bazı hareketlerde bulunuyorsa ister istemez tansiyon yükselir. Bu artık kontrolden çıkmış bir durumdur. Fakat taraftarların bu durumda sakin kalmaları ve tepkinin dozajını arttırmamaları gerekir. Skor konusuna değinmek gerekirse de; desteklediği takımın karşı taraf karşısında çok aciz duruma düşmesi iç saha taraftarını, çoğunlukla büyük rakipleri karşısında, çılgına çevirir. Sonrasında skor nedeniyle esas suçlu (bu kelimeyi kullanmak ne kadar doğruysa artık…) olarak gözüken kendi takım oyuncuları iken taraftar rakip takım oyuncularına yabancı madde fırlatmaya başlar. Sonuç itibariyle maç artık deplasman takımıyla taraftar arasında eşitsiz bir kavgaya dönüşür, sonrasında da bir ihtimal maç tatil edilir. Bu esasen deplasman takımına yarayan bir durumdur.
Yukarıda yazdıklarımla konuya mümkün olduğunca bir açıklık getirmeye çalıştım. Umarım yeterince anlaşılır olmuştur. Son olarak eklemek istediğim ise spor, özellikle futbolda karşılaştığımız şiddetin ve bu şiddetin unsurlarının iç saha avantajına sahip takıma hiçbir şey katmadığıdır. Yeterince aşikar olduğunda hemfikirizdir umarım…

15 Haziran 2014 Pazar

3 Büyüklerin Hayal Kırıklıkları

Bu yazımda size Süper Ligde iyi işler başaran büyük takımlar ve hayal kırıklığına yol açan büyük takımlardan bahsetmek istiyorum. Bütün takımları en üstten en alta birkaç cümleyle açıklamak en iyisi olur sanırım.
 Fenerbahçe’yle başlayalım. Sarı-lacivertli ekip bu sene geçen seneye göre kendine çok şey kattı ve bu sene adeta şampiyonluğu garantilemiş bir noktaya geldi. Bu durumun birçok dış etkeni olsa da ana sebep Ersun Yanal’ın takıma geldikten sonra takım kimyasını acayip şekilde değiştirmiş olması. Sayın Yanal takımı tamamen ileri oynama felsefesine göre hazırladığı ve bunda da başarılı olduğu için şu an iyi bir noktada olan takımının keyfini sürmekte. Geçen seneki felsefede kalan bir Fenerbahçe’ye şahitlik etmiş olsaydık şu anki puan farkını göremeyebilirdik. Ersun Yanal, başarının baş mimarı.
Beşiktaş’a geldiğimizde, açıkçası kulüpten başarısız olarak bahsetmek Slaven Bilic ve öğrencilerine apaçık bir haksızlık olur. Bu takımın çok daha yüksek bütçelerle kurulmuş Galatasaray’ı an itibariyle arkasında bırakması her ne kadar Beşiktaş’ın başarısı mıdır Galatasara2yın başarısızlığı mıdır tartışmaya değer bir konu olsa da sonuç itibariyle bir gerçeklik var ve bu gerçeklikte Beşiktaş Galatasaray’ı arkasında bırakmış durumda. Kadro kalitesi itibariyle Beşiktaş’ın başarısız olduğunu hiç düşünmüyorum. Her ne kadar büyük takımların bütün sezonlara mutlak şampiyonluk parolasıyla girdiklerini düşünsek de Beşiktaş’ın içinde bulunduğu maddi duruma rağmen şu an ligde 2. durumda bulunması bence takdire şayan bir durum. Ayrıca bütün kamuoyunun da kabul ettiği gibi siyah-beyazlı takım özellikle bu sene hakemlerin kurbanı olmuş gibi duruyor. Karşılaştıkları hatalar olmasaydı belki şu an Fenerbahçe’yle puan puana yarış içinde olacaklardı. Böyle bir durumda Beşiktaş başarısız bir takımdır demek bence abesle iştigalin en önde koşanlarından biri olur ki mantıksız bir yaklaşım olduğu aşikardır.
Galatasaray’a geldiğimizde durumların bu sene için pek de iç açıcı olmadığını görüyoruz. Yüksek bütçe ile kurulan bir takım ve Dünya seviyesindeki bir hoca ile gelinen nokta hiç kimseyi tatmin etmemiş gibi görünüyor ki tatmin olmak da mümkün değil. An itibariyle Mancini’nin elinde herhangi bir somut başarı yok. Bu da Galatasaray’ın başarısız olduğunun bir göstergesidir. Yarın (16.04.2014) günü Bursaspor ile Ziraat Türkiye Kupası rövanş maçında karşılaşacak olan Galatasaray’ın elinde kalan tek kulvar kupa. Deplasman istatistiği göz önünde bulundurulduğunda bu maçtan Galatasaray lehine bir skor beklemek de pek gerçekçi durmuyor açıkçası. Chelsea maçında silik bir görüntü vermese Şampiyonlar Ligi performansı daha başarılı gözükecek olan takım son oynadığı maçla bunu gölgelemiş durumda. Oysa çıktığı grupta Real Madrid ve Juventus vardı ve Juventus’u saf dışı bırakarak bir üst tura çıkmıştı Galatasaray. Şu anki tablo Galatasaray için pek iç açıcı görünmüyor. Mancini’nin yerinde kalabilmesi için en azından Türkiye Kupasını kazanması gerekiyor diye düşünüyorum.
Trabzonspor’a geldiğimizde ise istikrardan bahsetmek adeta imkansız. Galatasaray gibi iç saha-dış saha farkı da yok. Kendi sahasında da dışarıda da istikrarsız bir Trabzonspor görüyoruz. Böyle bir istatistikle şampiyonluk zaten hayale yakın bir durumken bu görüntünü Fenerbahçe’nin en muhteşem sezonlarından birine denk gelmesi de diğer iki büyük kulüp gibi Trabzonspor’un da şanssızlığı olarak göze çarpıyor. Bu durum Mustafa hoca döneminde de böyleydi, ondan sonra da pek bir şey değişmedi açıkçası. Hal böyleyken Fenerbahçe bu farka ulaşmasa, başka bir takım ulaşacaktı ki Trabzonspor yine şampiyonluktan uzak bir görüntü sergilemiş olacaktı.
Sonuç itibariyle Fenerbahçe ve Beşiktaş’tan başarılı olarak bahsedilebilirken, Beşiktaş için en azından başarısız denilebilir, Galatasaray ve Trabzonspor için aynıları söylenememektedir.

Ne Aramıştınız

''Hayata dair ne öğrendiysem futboldan öğrendim. Çünkü top hiçbir zaman beklediğim köşeden gelmedi.''
Albert Camus.

Popüler Yazılar

Zİyaretçİler

Futbol Blog. Blogger tarafından desteklenmektedir.