Futbol ; Faİr Play, Cesaret, Mücadele ve Zafer...

29 Ağustos 2011 Pazartesi

3 Idiots


Mark Twain'in "Okulumun eğitimimi engellemesine asla izin vermedim." diye bir sözü var. Mark Twain şu an yaşıyor olsaydı 2009 yapımı Hint Filmi 3 Idiots'u çok beğenirdi. Filmin ana konusu M.T'nin bu sözüyle paralel. Tek tip insan yetiştiren, duyguları körelten ve düşünüp anlamayı değil yalnızca ezberi ve yarışı dikte eden eğitim sistemine eleştiri getiriyor film. Ülkenin en iyi mühendislik okulu ICE'de okuyan üç arkadaş, nam-ı diğer 3 aptal var. Biri evini geçindirmeye uğraşan; hasta babasınının ilaçları ve ablasının evliliği için bir iş sahibi olması gereken Raju, diğeri babasının dikte ettiği mühendislik uğruna çok sevdiği ve tutkusu olan fotoğrafçılıktan vazgeçen Farhan ve bu ikisiyle birlikte düşünceleri yıkmaya çalışan, sistemi eleştiren ve filmin baş kahramanı olan Rancho. Bir de sistemin somutlaşmış hali olan, okulun müdürü ve onun iyi kalpli kızı. Film bu 5 kişinin etrafında dönüyor kısaca.

Rancho daha okulun ilk günü farklılığını belli ediyor, dersten atılıyor. Sebebi de hocasının istediği tanımı değil, kendi düşüncelerinden oluşan cümleleri anlattığı için. Hocası kitaptaki ezber cümleleri istiyor, tanım istiyor. Rancho ise konuşuyor, örnekler veriyor, açıklıyor fakat sistem bunu kabul etmiyor.

Okulun müdürü Rancho'dan bir ders anlatmasını istiyor, Rancho çıkıyor tahtaya ve tahtaya iki kelime yazıp öğrencilerden bu kelimelerin anlamlarını 30 saniyede bulmasını istiyor ve ilk bulan kim olacak görmek istiyor. Herkes heyecanlı bir şekilde kitapları karıştırıyor, herkes ilk bulan olmak istiyor. 30 saniyenin ardındansa bana göre filmin ana konusunu anlatan şu cümleleri kuruyor: "Kimse cevabı bulamadı mı? Şimdi bir dakika önceyi düşünün. Ben bu soruları sorduğumda sizde merak ya da heyecan oldu mu? Yeni bir şey öğreneceğiniz için sevindiniz mi? Hayır. Hepiniz hemen bir yarışa giriştiniz. Bu yöntemde birinci gelseniz bile ne faydası var ki? Bilgi hazneniz artmış olacak mı? Hayır, sadece üzerinizdeki baskı artacak. Burası bir üniversite, düdüklü tencere değil. Bir aslan bile kırbaç korkusuyla sandalyeye oturmayı öğreniyor. Ama biz bu aslana 'iyi eğitilmiş' diyoruz, 'iyi eğitim almış' demiyoruz."


Rancho karakterine can veren Aamir Khan, sempatik oyunculuğuyla filmi sürüklüyor ve iki arkadaşı Raju ve Farhan'a hayat veriyor. Özellikle Farhan'ın çok sevdiği fotoğrafçılığı sırf baba korkusundan terkedip mühendisliği seçmesine sıkı bir eleştiri getiriyor ve ileride hayatından mutsuz olacağı tehditiyle onu bu yoldan çevirip fotoğrafçı olmasını sağlıyor. Farhan'ın, bu kararını ecel terleri dökerek babasına söylediği sahne filmin en güzel sahnelerinden biri.

Konusu, anlatışı, detayları ve Hintliler'e özgü güzel müzik ve danslarıyla film sizi kendine sarıyor. 2 saat 40 dakika olduğuna aldırmayın ve "uzun film sıkıcıdır" klişesini kafanızda kırın; film bugüne kadar izlediğim en akıcı filmlerden biri. Son zamanlarda bu kadar akıcı, sarsıcı, sıcak ve beni kendine bağlayan bir yapıt izlememiştim. Benden tam puan.

Ve son olarak, Rancho'nun da dediği gibi; hayata her zaman "aal iz uel" penceresinden bakmak lazım...

23 Ağustos 2011 Salı

Andrea Pirlo

Bayrak adam olmak zordur. Taraftarlar herhangi bir futbolcuya çok kısa sürede ısınabilir ama onu efsane mertebesine eriştirmek, kulübün sembol isimlerinden biri yapmak için futbolcunun meşakkatli yollardan geçmesi gerekir. İlk şart uzun yıllar o takımın formasını giymek elbette. Gol sevinçleri, saha içi performansı ve hırsı, liderliği kendisini taraftarın gözünde bayrak adam yapmaya yetebilir. Ama illaki iyi performans gerekir. Pirlo geçtiğimiz haftalarda ayrıldığı Milan için efsane bir isim mi tartışılır ama her futbolsever için unutulmaz bir futbolcudur. "Pirlo" deyince akla Milan, "Milan'dan 3 futbolcu say" deyince ilk akla Pirlo gelir.

Bayrak adam olmanın kendi içindeki en önemli rajonu ezeli rakibin formasını giymemek. Çok iyi performans gösterip giydiği forma altında taraftarlar nezdinde efsane olmayan futbolcular var, diğer futbolseverler tarafından çok sevilse de. Ronaldo en büyük örneği elbette, hem Real Madrid'de hem Barcelona'da unutulmaz performanslar sergilemiş ama ne oraya ne buraya monte olamamış, bayrak adam olamamış bir futbolcu. Inter ve Milan deneyimleri de ha keza. İbrahimovic daha yakın dönemden canlı bir örnek. Juventus, Inter derken şimdilerde Milan formasını terletiyor dev santrfor. Şüphesiz üç taraf için de özel duygularla anılacak bir futbolcu olmayacak.

Pirlo demiştik, konuyu dağıtmayalım. Pirlo deyince akla ilk Milan gelir dedik ama onun Milan'dan önce giydiği forma ezeli rakipleri Inter forması. 1998'de Brescia'dan transfer oldu ama 3 yıllık Inter kariyerinde çıktığı maç sayısı 22. Reggina ve Brescia'ya kiralık gitti, döndü derken 2001'de Milan onu kaptı. Ardından hikaye malum. Eşsiz bir teknik, mükemmel bir zeka, çift yönlü ortasahaların modern başlangıcı. İstikrarlı bir kariyer ve hem Milan'da hem İtalya Milli Takımı'nda kaptanlığa kadar yükseliş. Bir duran top ustası. Frikiklerde "Pirlo gibi attı" denecek kadar bu işin uzmanı olmuş bir futbol sanatçısı. Son iki sezondur temposundaki düşüklük ve sakatlıklardan dolayı istikrarını bozmuş gibi görünse de oynadığı her maçta takımının oyun içi lideri olan bir futbolcu.

Pirlo gibi oyuncuların futbol yaşantısı uzun sürer. En büyük özelliği tekniği ve aklı olan bu tür futbolcuların çok fazla koşmasına gerek yoktur. Pirlo bir Alex değil elbette hız konusunda ama Mehmet Topuz da değil. Del Piero hala futbol oynamaya devam ediyorsa paslarına, duran toplarına borçlu. Pirlo da Del Pierogillerden. Henüz 32 yaşında ve ben en az 3 sene daha istikrarlı bir şekilde futbol oynar diye düşünüyorum. O da öyle düşünmüş olmalı ki futbolu Milan'da bırakmak yerine Juventus'a transfer oldu. Del Neri başarısızlığının ardından koltuğa oturan Conte, kendi futbolculuk stilinin tezatı Pirlo'nun transferinden hoşnuttur kesinlikle, biz de öyleyiz. Kendisini siyah beyaz forma altında görmek garip oluyor, bambaşka bir adammış gibi geliyor insana ama Del Piero ve Pirlo gibi iki ismi birlikte izlemek farklı bir deneyim olacak.

Inter: 22 maç 0 gol
Milan: 284 maç 32 gol
Juventus 1 maç 0 gol

20 Ağustos 2011 Cumartesi

TFF'nin Küme Düşürmeme Kararı Neden Doğru?


Türkiye Futbol Federasyonu yönetim kurulu, savcılıktan kendilerine ulaşan 26 klasörlük seçmece belgeleri Etik Kurulu'na sevk etti. Ardından kurul kendi incelemesini yaparak, "bazı maçlarda şike, şikeye teşebbüs, teşvik primi ve teşvik primine teşebbüs faaliyetlerinin gerçekleştiğine kanaat getirdiğini ancak kanaatlerini kesinliğe götürecek net, somut deliller olmadığını ve gizlilik kararı olan soruşturmada kişilerin savunmalarını da alamadığını" TFF yönetim kuruluna rapor etti. Ardından TFF ellerinde net deliller olmadığını ve aynı zamanda kişilerin savunmalarını alamadığını bahane göstererek, ceza mahkemesinde kabul edilecek iddianameyi bekleyeceklerini, iddianamenin ardından delilleri görüp savunma alacaklarını söyledi.

Bu paragraf geçtiğimiz haftanın kısa bir özeti ve bana göre üzerinde çok da fazla yorum yapmaya gerek olmayan bir durum fakat gözlerini hırs bürümüş, Fenerbahçe nefreti üzerinden sözde hak hukuk edebiyatı yapıp aslında Fenerbahçe'nin düşmemesinden dolayı içlerinde biriktirdiği öfkeyi kusanlar o kadar mesnetsiz, garip yorumlar yapıyorlar ki bloga bir yazı yazmadan edemedim.

Bu kişilerden Serhat Ulueren izleyip gaza gelenleri ve sahiden samimi bir şekilde hukuk ayaklarına yatmayıp Fenerbahçe'nin düşmemesinden dolayı mutsuz olduğunu söyleyenleri bir kenara ayırıyorum. Onlar benim için ikinci kesimden çok daha onurludur. Fakat diğer kesim, sözde hukuki yorumlar yapıp TFF'nin eyyamcılık yaptığını, korktuğunu söylüyor. İçlerinde çok sevdiğim yazarların da dahil olduğu bazı kesimler kendilerinden beklenmeyecek derecede üsluplarını değiştirip Fenerbahçe'nin neden düşürülmediğine, düşürülmesi gerektiğine dair görüşlerini belirttiler. TFF'nin Fenerbahçe'yi ve diğer adı geçen takımları neden düşürmediğini ben anlatmaya çalışayım çok derine inmeden.

Öncelikle şunu söyleyeyim ki federasyonun bu kararı kesinlikle olayın üstünü örtme, takımları aklama kararı değil. Olay daha bitmedi. İddianamenin ardından asıl fırtına o zaman kopacak.

TFF talimatnamelerine göre federasyon bir takımı 2 yolla düşürebilir:

1) Net delillerle, somut bilgilerle, yoruma gerek kalmayan durumlarda düşürür. Bu (birkaç kanıt desteğiyle) itiraf olabilir, suçüstü olabilir, telefon kayıtları olabilir, para alışverişinin yapıldığı anda kaydedilmiş bir görüntü olabilir. Şu an bunlardan herhangi biri var mı ortada? Etik Kurulu'nun raporuna göre 26 klasörde şikenin yapıldığına dair somut bir delil yok. Gizlilik durumundan dolayı savcılıkta olduğu tahmin edilen net delilleri de göremiyor. Yani belgelere göre şu an için ortada şike yok. Haliyle 1. yoldan düşürme kararı alınmasının ihtimali ortadan kalkıyor. Kaldı ki net deliller olsa bile yine de savunma alınmak zorunda...

2) Kanaatle düşürebilir. Telefon kayıtlarından bir iki cümleye bakar, sonra da sahadaki oyuna bakar, şike veya teşvik primi veya bunlara teşebbüs etme faaliyetlerinin olduğuna kanaat getirir, ardından takımları küme düşürür. Ama bir şartla: Tarafların savunmalarını alarak. Zira her ne şartta olursa olsun, bir ceza verilmeden önce tarafların savunmaları alınmak zorunda. Bu durum anayasada da böyle, TFF'nin disiplin talimatlarında da böyle. İşte kanıtı:

TFF Disiplin Talimatnamesi MADDE 72 – SAVUNMA
"(1) Savunma alınmadan ceza verilmez."


Yoruma çok fazla gerek yok sanırım. Bir ceza verilecekse, ilk önce savunma alınmak zorunda. Peki şu şartlarda savunma alma imkanı var mı TFF'nin? Yok. Çünkü soruşturmada gizlilik kararı var ve gizlilikten dolayı kişilerin de savunmaları alınamıyor.

Sonuç: TFF, şu an net deliller olmadığından ve kişilerin savunmalarını alamadığından dolayı eli kolu bağlanmış vaziyette gizliliğin ortadan kalkmasını bekliyor. Şu an hiçbir hukuki gerekçe göstererek herhangi bir takımı küme düşürmesi mümkün değil. Mümkün diyenle tartışmaya hazırım. Bir karar verebilmesi için gizliliğin kalkması ve tüm delilleri görüp kişilerin savunmalarını alması gerekiyor. Gizlilik iddianamenin hazırlanmasının ardından kalkacak. Ardından mahkemece kabul edilecek. Ve TFF delilleri görüp savunma alacak. Olay budur.

Twitter adresim: twitter.com/zarifhareketler

5 Ağustos 2011 Cuma

Babalar ve Oğullar

Baba Diego Armanda Maradona, Barcelona yıllarından bir foto...

Bu da junior Maradona, Diego Sinagra. Şu an 26 yaşında ama foto U-17 İtalya Milli Takımı'ndan... Kariyeri babasına hiç mi hiç benzemese de ismi her zaman var olacak...

Fotolar: http://interleaning.tumblr.com

Pele'nin 1000. Gol Pozu


Sene 1969... Ünlü Brezilyalı futbolcu Pele, kariyerindeki 1000. golün ardından böyle güzel bir aksiyon yaparak poz veriyor.


Foto: http://thefootballarchivist.tumblr.com/

3 Ağustos 2011 Çarşamba

Bir Fenerbahçeli'nin Halet-i Ruhiyesi


1 ayı geride bıraktığımız şike soruşturmasında herkesin yorum yaptığı, basının gizlilik ilkelerini ihlal ederek tüm bilgileri kamuoyuna yaydığı ve kamuoyunda erken bir kanaat oluşturduğu, inanılmaz iddiaların ortada dolaştığı, toplamda futbol zevkimizin sıfırlanmasını sağlayan süreçte Fenerbahçeliler kahroldu. Süreçte birçok cephe oluştu. Fenerbahçeliler kendi içinde paramparça oldu. Düşünce konusundan bahsediyorum. "Kesinlikle yapmamışızdır, iddialar yalan" diyen azınlıktaki grup, "Yaptıysak bile ne var bunda, herkes yaptı zamanında, neden sadece bizim üzerimize geliniyor?" diyen çoğunluktaki baskın grup ve henüz bir kanaat oluşturmayan, süreci takip eden ama "Eğer varsa şike ortaya çıksın, cezalar çekilsin" diyen, benim de içinde bulunduğum bir diğer azınlıktaki grup... Fenerbahçeliler'in içinde net bir şekilde şike yapıldığına kanaat getiren bir kesim görmedim, benim gözlemlediğim kadarıyla taraftar düşünce bazında üçe bölünmüş durumda.

Düşünceden bağımsız olarak tek vücut olunan durumlar var elbette. Fenerbahçe'ye, değerlere, camiaya sahip çıkan ve bu zor durumda camianın üzerine gelen medya ve toplum karşısında dalgakıran görevini üstlenen taraftarlar çeşitli organizasyonlarla sesini duyurmaya çalışıyorlar. Ortak akılda karşı çıkılan durum, hukuksuzluklar, usülsüzlükler. Nedir bu hukuksuzluklar?

- Emniyetin mahkeme görevini üstlenip "19 maçta şike ve teşvik primi yapıldığı delillendirilmiştir." açıklaması. Açık bir PR çalışması olduğu ayan beyan ortada olan bu açıklamanın en dikkat çekici tarafı şu oldu: "Bu mücadelemizde vatandaşlarımızdan aldığımız büyük destek bizi son derece memnun etmekte ve motivasyon kaynağımız olmaktadır." denildi. Vatandaş? Hangi vatandaş? Terör, hırsızlık, tecavüz gibi konularda birçok faili meçhul dava devam ederken bunları sonuçlandıramayan ama neticede hiçbir konuda "vatandaşlarımızdan aldığımız destek..." gibi bir cümle kurmayan emniyet, ne oldu da bir anda siyasetçi üslubuna büründü?

- Medya: Basın ve yayın kuruluşları, açık bir şekilde soruşturmanın başından beri taraf oldu. İddiaları gerçekmiş gibi haber yaptılar, bunları sonuca götürdüler, hüküm giydirdiler, Fenerbahçe'yi küme düşürdüler, oyuncuları alıp sattılar... Olağanüstü bir dezenformasyon örneği. Soruşturmanın gizliliği yüzünden savunma imkanları ellerinden alınan sanık ve avukatlar belgelerin içeriğine ulaşamazken, basın yayın organları hemen hemen her gün yeni bir içeriği gazetelerine, TV'lerine taşıdılar. Gizliliği ihlal ettiler. Mehmet Baransu, Ekrem Açıkel, Rasim ozan Kütahyalı gibi içeriden bilgi alma konusunda uzman kişiler, yalnızca bunları haber yapmakla kalmayıp soruşturmanın gelecekte nerelere gideceğini söylediler, TFF'ye akıl verdiler, savcının bir sonraki hareketinin ne olacağından bahsettiler. Mehmet Baransu, bir televizyon programında "Savcılıktan aldığım bilgilere göre..." diye başlayan bir cümle kurabildi. Kimse de demedi ki aga bu nedir? Böyle bir gizli dosya olur mu? İkincisi, hadi haber yaptınız, peki neden vicdansız oldunuz? Hiçbir haber içeriğinde "iddia edildi" şeklinde bir detay göremedik. Sürekli kesin ifadeler, yapılmıştır, edilmiştir şeklinde hüküm vermeler... Sabah gazetesi soruşturmanın ikinci günü bir fotoğrafı haber yapıp "İşte şikenin fotoğrafı" şeklinde başlık attı. Muhabirlik başarınıza tebrikler ama bu nasıl bir editörlüktür? Keza Takvim gazetesi bir öncesinden Sinan Engin'in, Ercan Saatçi'nin gözaltına alınacağını, dahası gözaltında kendisine hangi soruların sorulacağını dahi haber yapabiliyor? Bu nasıl bir gizlilik? Sanem Altan gazetedeki köşesinde "Aziz Yıldırım'ın 250 sayfalık ifadesini okudum, şike var" diyor. Serhat Ulueren "Belgeleri gördüm, tapeleri dinledim, şike yapılmış" diye hüküm verebiliyor. Hukuk?!??

Savcı Mehmet Berk'in usülsüzlükleri de var. İbrahim Akın'a itiraf ettirme çabaları, Ümit Karan'ın karşısında gülüp, dalga geçip "Ne anlatırsan anlat sana inanmayacağım" demesi... Daha sanıklar mahkemeye bile çıkmadan koğuşta 15 kişilik yer hazırlanması vs...

Neyse, bu saçmalıkları geçelim. Şunu söyliyeyim. "Neden suçüstü yapılmadı?" sorusu güzel soru, işin hukuki boyutuyla ilgili eleştiriler gelebilir ama idari makam olan TFF açısından takımlara suçüstü yapmak inanılmaz bir karmaşaya yol açabilirdi. Suçüstü yapılsaydı Fenerbahçe gelecek maçlarını oynayacak mıydı, diğer takımlar bundan etkilenirdi vs... Futbol çıkmaza girerdi. Suçüstü yapılmaması konusunda eleştiri yapmıyorum ama... Savcılık ve emniyet birimleri diyor ki, bizim elimizde müthiş deliller var, bunları görünce kimse bir şey diyemeyecek, şike kesinlikle vardır. E peki madem müthiş delilleriniz, suçu kanıtlayacak yeterlilikteyse, neden ek dalgalara ihtiyaç duyuluyor? Neden kişilerin tamamı ilk dalgada gözaltına alınmadı? Mesela Murat Özaydınlı'nın bahsedilen telefon konuşmaları... Bu konuşmalar aylar önce yapılmış. Soruşturma başladıktan sonra başka bir yerden çıkmamış ya da birisi itiraf etmemiş. Böyle bir konuşma olduğu biliniyordu. Neden çok sonra gözaltına alındı? Soru işareti. Cevap yok...

Savcılık makamı Etik Kurulu'na 26 klasör verdi. İçinde delillerin olduğu söylenen klasörler. Ama seçmece! Böylesine zor bir karar verilecek bir konuda, savcılık tüm belgeleri neden vermiyor? Etik Kurulu'nun yanlış bir karar vermesi fazlasıyla olası değil mi? Bu az belgelerle kurul bir kanaat oluşturdu, TFF bir karar verdi, takımlar küme düşürüldü, ligler başladı diyelim... Daha sonra gelecek olan belgelerde ve dalgalarda bu işin içine başka takımlar girerse, TFF yeni bir karar mı verecek? O zaman futbol olağanüstü bir kaotik ortama girmez mi?

Benim görüşüm şudur: Savcılık PR yapmayı ve gündemi sulandırmayı bırakıp tüm dalgaları bitirmeli, kişilerin savunmalarını almalı, en kısa sürede iddianameyi hazırlamalı ve mahkemece kabul edilirse de o zaman tüm belgeler, ama tüm belgeler, eksiksiz bir şekilde Etik Kurulu'na verilmeli. Daha sonra Etik Kurulu kendi çalışmasını yürütmeli ve bu esnada mutlaka ama mutlaka kişilerin savunmalarını almalı. Ya ayaklarına giderek ya da yanlarına getirerek... İşin en adil yöntemi, var olan şartlara bakarsak, budur. Ama benim temennim spor mahkemeleri kurulmalı ve bu süreç spordan anlayan hukukçularla devam etmeli ve kişiler tutuksuz yargılanmalı. En mantıklısı ve aynı zamanda adili de budur...

Ben hukukçu değilim ama bu süreci hukuki yönden bu şekilde değerlendirmek mümkün... Gelelim şikeyle ilgili benim kişisel görüşüme...


Ben makyavelizm ilkesinden nefret ederim. Ama maalesef futbolun bir eğlence aracı olmasından çıkıp dünyanın en büyük ekonomilerinden biri haline gelmesi, paranın hükümranlığı, statü ve buna bağlı olarak psikolojik baskılar futbolumuzu maalesef makyavelist bir yapıya büründürüyor. Buna futbolcular da dahil. Taraftarlar için vur kır parçala düşüncesi düstur edinmiş vaziyette. Haliyle bu çarkta yöneticilerin de temiz kalması sürpriz. Yıllardır hem Türkiye'de hem de diğer ülkelerde kanıtlanmış şikeler var. Kanıtlanmamış olanlar da herkesin dilinde. Herkes bir şeyler biliyor. Konuşmalarında imalı imalı cümleler kuruyorlar ama futbolun temizlenmesi için çalıştığını iddia eden bu kişiler hiçbir zaman suç duyurusunda bulunmuyorlar, atıp tutuyorlar. Serhat Ulueren, Erman Toroğlu gibi cisimler de hayatlarını bu konulardan kazanıyorlar. Yıllardır insanlar bu tarz kişileri futbol yorumlasınlar diye değil, şaibe yorumlasınlar diye izliyor. 10 yıldan fazladır yorumculuk yapan Erman'ın bir tane güzel maç değerlendirmesini gösterebilir misiniz? Ya da bak müthiş bir yayıncılık yaptı, dediğiniz bir programı oldu mu Serhat'ın. Hayır. Adamların konuları şike, yıllardır böyledir.

Biz de dedik zamanında elbette. Bugüne kadar konuşulagelen birçok maç ve olay var. Bunlardan biri de Samsunspor - Fenerbahçe ve Galatasaray - Trabzonspor maçları. Cihan Oskay, yine bir Telegol programında kendi eliyle bizzat Aziz Yıldırım'ın talimatıyla hem Samsunsporlu futbolculara şike parası dağıttığını, hem de o zamanlar Trabzonspor'da oynayan Oktay Derelioğlu ve birkaç futbolcuya teşvik primi verdiğini itiraf etmişti. Cihan Oskay'ın itiraflarına da zamanında birçok kişi inanmamıştı. Deli demişler, ortalığı karıştırmakla suçlamışlardı ve adam daha sonra cinayetten hapse girince konu kapanmıştı. Ben de inanmamıştım. Ama Oktay Derelioğlu geçen akşam katıldığı bir programda hakikaten Trabzonspor - Galatasaray maçından önce teşvik primi aldığını itiraf etti. Yani bildiğin zamanında bizim takım bu işlere bulaşmış. Haliyle bu sezon ortaya atılan iddialara tamamen komplo gözüyle bakmak, yüzde yüz inanmamak, Aziz Yıldırım'ı taparcasına desteklemek akıl kârı iş değil. Ben şike vardır da yoktur da demiyorum ama bunlar yalandır, komplodur demek biraz saçma geliyor bana. Adam bir şeyle suçlanıyor. Hukuksuzlukları, medyayı suçla, Aziz Yıldırım'a da başkanlık konumundan dolayı destek ver ama kendisini ilah makamına getirmek, Aziz Yıldırım desteğini Fenerbahçe'nin önüne geçirmek hiç doğru değil.

Ben belgelerle, tapelerle, soruşturmanın içeriğiyle ilgili konuşmayacağım. O misyonu Papazın Çayırı blog üstlendi zaten. Ben burda yazsam da yazmasam da ne değişecek? Kaldı ki tüm yazdıklarımız suya yazmak gibi bir şey. Yarın yeni bir olay olur, olay başka bir boyuta taşınır. Ama ben bir taraftar gözüyle şunu söylemek istiyorum. Asla şikeyi savunmayalım, asla "zamanında herkes yaptı, biz de yapsak ne olur ki" demiyelim, Aziz Yıldırım'ı taparcasına destekleyip, Fenerbahçe'nin içinde bulunduğu durumu gözardı etmeyelim. Koskoca kulüp şike yapmakla itham ediliyor, tarihinin en büyük efsanelerinden biri (Cemil Turan) cezaevinde, takım küme düşecek belki ama tüm ilgi odağı Aziz Yıldırım. Bu olmaz, yanlış...

Benim için yanıyor. Canım kadar sevdiğim Fenerbahçe'm, dünyanın en büyük şerefsizliklerinden biriyle itham ediliyor, dünkü çocukların, değersiz insanların ağzında sakız olmuş durumda, Cemil Turan gibi bir efsanem cezaevinde, geceleri ne olacak ne bitecek diye düşünmekten gözüme uyku girmiyor, ne yediğim yemekten ne de çevremde olup bitenden bir zevk alamıyorum. Konu sadece Aziz Yıldırım mıdır yani... Yapmayın arkadaşlar, konu çok vahim...

İki şey söyleyip yazıyı bitireyim. İlki sahada şike arama mevzuusu... Etik Kurulu maçları tek tek inceleyecek, şike arayacak deniliyor. İnanılmaz vahim bir olay... Sadece maçları inceleyerek şike bulmaya çalışmak futbolun doğasına aykırı. O halde şike yapılmamış maç, temiz futbolcu, temiz hakem kalmaz. Eğer belgeleri inceleyip, hakikaten kıllanıp ardından maçta bir futbolcunun hareketleri incelenirse daha mantıklı olur ama bu da hiç adil değil. Yeterli olmaz. Korcan hatalı gol yemiş. Eee? Dünyada hatalı gol yiyen tek kaleci Korcan mı? İbrahim Akın'ın şutu dağlara taşlara gitmiş. Sonuç? Sabri'yi de alın içeri o zaman.

Benim bu sezon bizim açımızdan kıllandığım iki olay oldu. Birincisi Emenike'nin Karabük maçında oynamaması, ikincisi ise Eskişehirspor'un bize karşı farklı, Trabzon'a karşı farklı oyunu. Vardır bir şey demiyorum ama kıllanmamak elde değil. Ama yine de iki olayın da futbol açısından gayet tatmin edici açıklamaları var. Emenike sakattı deniyor. Eskişehir cephesinde ise bizim maçta Bülent uygun iki yedek stoperle çıktı, Diego inanılmaz kötü bir 20 dakika geçirdi, Fenerbahçe'nin golünde büyük hatası vardı (ki 20. dakikada oyundan alındı) vs... Yani savunma yapabilmek mümkün....

İkinci söyleyeceğim şey ise şu: Kişiler ile kurumlar ayrılmalı söylemi. Bu da yanlış, bu da vahim. Kişiler ceza çeksin, takımlar küme düşmesin deniyor. Var mı öyle saçmalık? Bu açıkça ekonomiyi bozmayalım, ilgiyi azaltmayalım, takımlar yanmasın düşüncesi. Bildiğin eyyam. Hukuki maddeler neyse uygulanmalı. Eğer şike yapılmışsa, yöneticilere hapis cezası, Fenerbahçe'ye ise küme düşme cezası verilmeli. Diğer türlü alınacak tüm kararlar eyyamcılık olur ve birçok taraftar da kabul etmeyecektir bu durumu. Ve eğer olur da yönetim böyle bir şeyi kabul ederse, işte o zaman Fenerbahçe'nin büyüklüğüne leke düşer. Umarım öyle bir şey olmaz.

Twitter adresim: http://twitter.com/zarifhareketler

Ne Aramıştınız

''Hayata dair ne öğrendiysem futboldan öğrendim. Çünkü top hiçbir zaman beklediğim köşeden gelmedi.''
Albert Camus.

Popüler Yazılar

Zİyaretçİler

Futbol Blog. Blogger tarafından desteklenmektedir.