Futbol ; Faİr Play, Cesaret, Mücadele ve Zafer...

23 Mart 2010 Salı

Galatasaray vs. Fenerbahçe


Boca-River derbisinden bahsettik, kendi derbimizden bahsetmeden geçmek ayıp olur. Bizim Classicomuz'un da diğerlerinden pek farkı yok aslında; kavga, gürültü, dövüş, kakış... Gelin derbinin tarihsel gelişimine bakalım:

Ali Sami Yen

Mekteb-i Sultani'de edebiyat öğretmeni ders anlatırken birkaç arkadaş kafa kafaya vermişti; haylazlık peşindeydiler ve bir futbol takımı kurmaya kara vermişlerdi! Reisleri Ali Sami Yen rotalarını şu sözlerle açıklamıştı: "Maksadımız, İngilizler gibi toplu halde oynamak, bir renge ve isme malik olmak, Türk olmayan takımları yenmektir." O gün aylardan ekim, yıllardan 1905'ti. O sınıfta Galatasaray kurulmuştu.

Ziya Songülen

İstanbul'da İngilizler, Rumlar ve Fransızlar futbol oynarken Anadolu yakasındaki başka gençler de meşin yuvarlağın peşinde koşmak istiyorlardı. Önce 1899'da, sonra da 1902'de kulüp kurmaya çalışmışlar, hükümet tarafından engellenmişlerdi; 1907 ilkbaharında kimse karşılarında duramayacaktı. Ziya Songülen, Ayetullah Bey ve Necip Okaner'in önderliğinde, Kadıköy ilk Türk takımına; Fenerbahçe Futbol Takımı'na kavuşmuştu.

Bugün arkalarında yüzlerce maç bırakan Fenerbahçe ve Galatasaray böyle kurulmuşlar, uzun bir süre İstanbul Ligi'ni domine eden yabancı ve azınlık takımlarına karşı ortak hareket etmişlerdi. Hatta 1911-1912 sezonu öncesinde iki takımın birleşmesi bile gündeme gelmişti. Bazı Avrupa takımlarına karşı ortası sarı, bir tarafı lacivert, diğer tarafı kırmızı forma giymiş karmalar da oluşturmuşlardı. Galatasaray Avrupa turnesine çıktığında Fenerbahçe'den Zeki Rıza Sporel, Nedim Kaleci, Cafer Çağatay, Galip Kulaksızoğlu ve Bekir Refet'i kadrosuna eklemişti. Bu arada kendi aralarında da 1914'e kadar yedi maç yapmışlar ve Galatasaray bunları gol yemeden kazanmıştı. 4 Nisan 1914'te tarih değişti ve Fenerbahçe, İstanbul Ligi'ni sürekli kazanan Galatasaray'ı yenmeye başladı. Bu en büyük derbimizin doğuşu oldu.

İki takım Türkiye 1. Profesyonel Futbol Ligi kurulana kadar 160 kez karşılaştılar. Bu dönemde iki kulüp de kendi efsanelerini yarattı. Eski başbakanlardan Şükrü Saracoğlu 16 Mart 1934 ile 15 Ekim 1950 tarihleri arasında Fenerbahçe'ye en uzun süre başkanlık yapan isim oldu. Bugünkü stadın onun ismini taşıması tesadüf değil; o stadı Fenerbahçe'ye o kazandırdı.

Kadıköy'de yeşil sahalarda da bir efsane vardı; Zeki Rıza Sporel 19 yıl sarı lacivertli formayı giydi. 332 maçta 470 gol attı. "Üstat", Beşiktaş'a, Galatasaray'a ve Finlandiya Milli Takımı'na bir maçta dörder gol atmayı başardı. Aynı dönemde Cihat Arman, Fikret Arıcan, Şükrü Ersoy, Halit Deringör, Basri Dirimlili, Mehmet Ali Has, Galip Kulaksızoğlu diğer Fenerbahçe yıldızlarıydı.

Fenerbahçeliler kendi efsanelerini yaratıp tarihlerini yazarken Galatasaraylılar da boş durmuyorlardı. Kulübün 1 numaralı kurucu üyesi ve başkanı Ali Sami Yen, Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi Başkanlığı yapacak kadar spor aşığı bir insandı ve Türkiye Milli Futbol Takımı'nın da ilk çalıştırıcısıydı. Onun da ismi Mecidiyeköy'de yaşıyor. O dönemin birçok Galatasaray efsanesi arasında Baba Gündüz Kılıç'ın yeri ayrıdır; Beşiktaş'a 20, Fenerbahçe'ye 9 gol attı. 30 Haziran 1940'ta Beşiktaş'ın Baba Hakkı'sının da oynadığı maçta üçü ayakla, ikisi kafayla olmak üzere beş gol atarak tarihe geçti.

Türkiye 1. Profesyonel Ligi kurulunca bu iki dev kapışmak için bambaşka bir arena bulmuş oldu. İlk üç şampiyonluğun ikisini Fenerbahçe, birini Beşiktaş aldıktan sonra Galatasaray fırtınası esmeye başladı. Gündüz Kılıç idaresindeki Cim Bom, 1961-1962 ve 1962-1963 sezonlarını birinci bitirmeyi başardı. İkinci şampiyonluklarını kazanırken uzun yıllar kırılamayacak, kırılması da bir başka Galatasaraylı futbolcuya nasip olacak bir rekora imza atan bir oyuncuları vardı; Metin Oktay 22 maçta 38 gol atarak 1960'lı yılların en büyük Galatasaraylı futbolcusu olmuştu.

Metin Oktay'ın ağları delen golü

"Naci'yi geçtikten sonra çok dar açıdan kaleye vurmak zorundaydım. Başımı kaldırım, bütün kuvvetimle vurdum. Özcan köşeyi kapamıştı, ama top Fenerbahçe kalesine girdi. Golden sonra arkadaşlarımın kucağındaydım. Topun ağları deldiğini sonradan öğrendim." diye anlatmıştı Metin Oktay efsanevi golünü. Taçsız Kral altı kez gol kralı olmayı başardı: 15 sene oynadığı Galatasaray'a 217 gol armağan etti; bunlardan 18 tanesini sarı lacivertliler kabullenmek zorunda kaldı!


Ordinaryüs Lefter Küçükandonyadis

Lig Fenerbahçe için çok güzel başlamıştı. İlk ve üçüncü şampiyonluğu aldılar, Galatasaray'ın dublesi sırasında solunlandılar, iki kez arka arkaya birincilik tatılar ve 1967-1968 sezonunu şampiyon tamamladılar. Profesyonel ligin ilk altı sezonunda forma giyen Lefter Küçükandonyadis beş sezonda takımının en golcü ismiydi. Onu bir başka efsane Can Bartu anlatıyor: "Tek başına bir takımdı. O iyi oynadığı zaman hiçbir rakip onu durduramazdı. Topu istediği yere atardı. Frikikleri, penaltıları önlenemezdi. Rakiple dalga geçerdi." Ordinaryüs, 16 yılda 615 kez giydiği Fenerbahçe formasıyla 423 resmi gol attı. Sar kırmızı ağların tozunu 18 kez aldı. Milli takımda 50 maç oynayan ilk futbolcu oldu.

Lefter ve Can saha içinde Fenerbahçe rüzgarı estirdikten sonra kulübü efsane bir başkan devraldı. Faruk Ilgaz 20 Mart 1966-24 Şubat 1974 yılları arasında hem tesis hem sportif açıdan Fenerbahçe'ye çok şey bıraktı. Onun zamanında sarı-lacivertliler beş kupalı 1967-1968 sezonunu yaşadılar, Avrupa Devi Manchester City'i elediler, iki kez şampiyon oldular. Ilgaz'ın teknik direktörlük görevini verdiği Ignac Molnar, kulüpte üçüncü kez görev almış ve beş kupayı 1967-1968 sezonunda kazanmıştı. Molnar Fenerbahçe tarihinin en çok kupa kazanan teknik adamıdır: Yedisi resmi olmak üzere toplam 14 kupa!

1970'ler bir üçlemeyle, Türkiye Ligi'nin ilk üst üste şampiyonluk kazanma başarısıyla açıldı. İngiliz teknik direktör Brian Brich'ün 4-3-3 oynattığı Galatasaray 1970-1971, 1971-1972 ve 1972-1973 sezonlarını şampiyon tamamladı. Kalede Yasin, forvette Özdenak kardeşler takımı sırtlamışlar, yanlarına da "Çizgi" Metin Kurt, Tuncay Temeller, Mehmet Ooğuz, Bülent Ünder gibi isimleri alıp zaferlere koşmuşlardı ama 70'lerin ikinci yarısı oldukça kurak geçecekti. O günlerde kulübün başında Selahattin Beyazıt vardı. 18 ocak 1969'da göreve gelmiş, dört kez kongre kazanarak tarihe geçmişti. Beyazıt üç lig şampiyonluğunu kazanmakla yetinmedi, Galatasaray'ın geleceği kabul edilen Riva arazisini de kulüp malvarlığına eklemeyi başardı. Faruk Ilgaz takımın başına Valdir Pereira Didi'yi getirerek sarı-kırmızıları durdurmayı başardı. Pele ile birlikte Dünya Kupası kazanan, futbolu 1967'de bırakan Didi'nin 1972 Haziran'ında Türkiye'ye gelmesi büyük ilgi uyandırdı. Dahası; Fenerbahçe'nin genlerine Brezilya aşısı onunla yapılmış oldu. Takım yepyeni bir yıldıza kavuşmuş oldu: Cemil Turan.

Fenerbahçe, Lefter ve Can'dan sonra forvette sıkıntı yaşamadı. Karşıyaka'dan alınan Ogün Altıparmak dört şampiyonlukta takımın golcüsü olmayı başarmıştı. 1970-1971 sezonunda gol krallığını kazanan yıldız oyuncu, yerini Cemil Turan'a devretti. Dört sezon takımın en golcüsü olan Cemil'in Fenerbahçe'ye gelişi de başlı başına bir derbi golüydü! İstanbulspor Aralık 1972'de O'nu Galatasaray'a satmaya kalmışmış, ama o günlerde 25 yaşında olan Cemil, "Fenerbahçe'den başka bir takımda oynamam." diyerek kendini sarı lacivertlilere transfer etmişti. Daha ilk Galatasaray derbisinde gol atmayı başardı, üç kez gol kralı oldu, Galatasaray ağlarını toplam 14 kez sarstı. 1970'lerin Fenerbahçe'sinde Ziya Şengül, Osman Arpacıoğlu, Ercan Aktuna, Ilie Datcu, Cem Pamiroğlu, Raşit Çetiner, Engin Verel gibi isimler vardı.

Alpaslan Eratlı şampiyonluk kupasını kaldırırken...

Bir önceki yıl Galatasaray şampiyonluk orucuna girerken Trabzonspor ligi domine etmişti. Çalkantılı günler geçiren Fenerbahçe, 12 Nisan 1981'deki kongesinde yepyeni bir başkan buldu: Ali Şen. Efsane başkan yeni sezonda takımın başına Branko Stankoviç'i getirdi ve takım beş kupayı birden müzesine götürdü. Stankoviç'in, golcüsünü ileride tek başına bırakarak maç kazandıran sistemi 1980'lerin başına iki büyük futbolcu yarattı. Fenerbahçe formasıyla 134 gol atan Selçuk Yula iki kez de gol krallığını kazandı. Takım kaptanı Alpaslan Eratlı'ysa liberoda tarih yazmıştı. Beş kupa kazanılan sezonun sonunda Stankoviç futbolu bırakma kararı alan Alpaslan için Ali Şen'e şöyle dert yanmıştı: "Takımımın iki beyni var. Biri Osman, diğeri Alpaslan. Osman Trabzon'a gidiyor, ne olur söyleyin, Alpaslan bir yıl daha oynasın." Ancak Alpaslan Eratlı zirvede bırakmayı tercih edecekti.

Sarı kanaryalar coşkulu bir başka sozon için 1988-1989'u bekleyecekti. Başkan Tahsin Kaya, teknik direktör Todor Veselinoviç'ti. Hala kırılamayan 103 gollük rekorla şampiyon oldular. Yıldızlarsa saymakla bitmeyecek gibiydi. Toni Schumacher, Rıdvan Dilmen, Aykut Kocaman, Hakan Tecimer, Turan Sofuoğu, Hasan Vezir, Müjdat Yetkiner ve Nezihi Tosuncuk takımı uçuracak ve unutulmaz 4-3'lük Galatasaray zaferini taraftarına yaşatacaktı. Aykut o sezon Galatasaray'a gol atmaya başlamıştı; toplamda 13'ü bulacaktı.

Galatasaray ise beklemedeydi. Son şampiyonluk 1973'te yaşanmış, ardından kuraklık başlamıştı.
Fatih Terim gibi bir kaptan hiç şampiyonluk görmeden Galatasaray'da 11 yıl futbol oynamıştı! Makus talihi değiştirmek başkan Ali Tanrıyar'a kısmet oldu. Almanya Milil Takımı'nın ünlü teknik direktörü Jupp Derwall takımın başına getirildi, kendisine sabredildi ve özlenen gün 7 Haziran 1987'de geldi. Bu bir sonuç değil, başlangıçtı. Derwall tohumları atmış, geleceğin Galatasaray'ı kurulmuştu. Bir sonraki sezon Derwall'in yardımcısı Mustafa Denizli başa geçecek, önce şampiyonluk, sonra da Şampiyon Kulüpler Kupası'nda yarı final görecekti. O unutulmaz Neuchatel Xamax ve Monaco maçları da Denizli idaresinde kazanılacaktı.

Tanju Çolak

O günlerde Cüneyt'ten Erhan'a, Prekazi'den Uğur'a Galatasaray birçok yıldızı barındırıyordu ama bir tanesi oldukça farklıydı. Tanju Çolak 1987-1988 sezonunda 38 maçta 39 gol atarak Metin Oktay'ın bir sezonda en çok gol atma rekorunu kırdı. Üstüne Avrupa Gol Kralı oldu ve France Football dergisinin Altın Ayakkabı ödülünü kazandı. Tanju Fenerbahçe kalesini de 14 kez ziyaret etti.

Galatasaray'ın bu başarılarını ya da Fenerbahçe'nin 103 gol atan futbolunu 1990'lara taşıyacağı düşünülüyordu ancak araya Gordon Milne'in Beşiktaş'ı girdi. Üç sezonun ardından sarı kırmızılılar yeni bir Alman çıkartması yaptılar. Karl Heinz Feldkamp, yanına Falco Götz ve Reinhard Stumpf'u alarak takımın başına geçmişti. Kurduğu Alman sistemi iki yıl üst üste şampiyonluk kupasını Galatasaray'a getirdi ama "Altın Çağ"a imzayı atan isim Fatih Terim oldu. Terim'le Galatasaray 90'ların ikinci yarısında dört yıl üstüste şampiyon olarak rekor kırarken, UEFA Kupası'nı da müzesine götürüyordu. Bülent Korkmaz tüm başarılarda yer alırken yanında Hakan, Hagi, Popescu, Taffarel, Ilie, Okan, Suat, Emre, Ümit, Hasan gibi isimler vardı.

Aynı dönemse Fenerbahçe için kâbustan beterdi; sarı lacivertliler 1990'lı yıllarda sadece bir şampiyonluk görmüşlerdi. Ali Şen kötü gidişi durdurmak için gelmiş ve 80'lerdeki gibi hareket ederek takımı hemen şampiyon yapacak bir teknik direktörle anlaşmıştı. Brezilya'yı 24 yıl sonra ve Pele'siz Dünya Şampiyonu yapan Carlos Alberto Parreira, Uche-Högh'le savunmayı, Oğuz-Kemalettin'le orta sahayı, Boliç-Atkinson'la forveti kaplamış ve şampiyonluğu yakalamıştı. Boliç, Galatasaray derbilerinde 10 gol atmayı başardı.

Belki şampiyonluk olarak kısır bir dönemdi 1990'lar ama Fenerbahçe'ye bambaşka bir şans getirmişti. 15 Şubat 1998'de Aziz Yıldırım bir oy farkla başkanlığı kazandı ve sonrası 2000'lerde çorap söküğü gibi geldi. Başarısız geçen üç sezon sonra Yıldırım tartışılan bir kararla adı Galatasaray'la özdeşleşmiş Mustafa Denizli'yi takımın başına getirdi. O yıl Kennet Anderson, Rapaiç, Revivo, Yusuf, Rüştü, Abdullah gibi isimlerle gelen şampiyonluktan sonra Yıldırım hızla yoluna devam edecekti. Fenerbahçe'yi şampiyon yapan ilk Türk teknik direktör olan Mustafa Denizli ise yarım sezon sonra gözden düşecekti.

Alex de Souza

Yıldırım, Fenerbahçe Stadı'nın her şeyini değiştirdi, 55 bin kişilik Şükrü Saracoğlu Stadı doğdu. Başkan, ekonomik olarak çok güçlü bir Fenerbahçe yaratırken dört şampiyonluk kazandı. 2000'lere damga vuran Christop Daum'un Fenerbahçe'sinde başroller Pierre van Hooijdonk, Alex de Souza, Aurelio, Deivid, Semih ve Tuncay'ındı. Daum sonrası bir başka Brezilya efsanesi Zico da Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek final görerek kulüp tarihine geçiyordu.

Hakan Şükür

Galatasaray'sa 1980'lerde yakaladığı, 1990'larda zirveye çıkarttığı istikrarı bir kenara bırakmıştı. Fatih Terim sonrası takımın başına Mircea Lucescu gelmiş,Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek final ve bir şampiyonluk görmesine rağmen takımdan gönderilmişti. Eric Gerets'le gelen mucizevi şampiyonluğu iki yıl sonra bu kez teknik direktörsüz kazanılan bir başka şampiyonluk izlemişti. Hakan Şükür Türkiye'ye dönüp, Metin Oktay'ın ligde attığı 217 gollük rekorunu kırmış, Ümit Karan, Jardel, Mondragon, Emre Aşık, Ergün, Ayhan ve Arda Turan takımın 2000'lerdeki yüzü olmuştu.

Biri bir lisenin arka sıralarında, diğeri bir semtin arka sokaklarında kuruldu. El ele verdiler, büyüdüler, önce dost, sonra rakip oldular. Şampiyonluklar, yıldız futbolcular, tribünler, kupalar için kapıştılar; gün geldi taraftarlar onlar için kavga etti. Biri büyüdükçe diğeri ona yetişmek için çalıştı ve daha da büyüdü. Arkalarında dört yüze yakın derbi bıraktılar ve biliyoruz ki bu sayı binleri bulacak. Dostlukları da rekabetleri de hiç bitmeyecek.

Kavgasız gürültüsüz, dertsiz tasasız, kartsız, küfürsüz ve seyrine doyum olmayan akıcılıkta bir derbi olması dileğiyle...

* Yazı 4-4-2 dergisinden alınmıştır.

0 yorum:

Yorum Gönder

Ne Aramıştınız

''Hayata dair ne öğrendiysem futboldan öğrendim. Çünkü top hiçbir zaman beklediğim köşeden gelmedi.''
Albert Camus.

Popüler Yazılar

Blog Arşİvİ

Zİyaretçİler

Futbol Blog. Blogger tarafından desteklenmektedir.