Futbol ; Faİr Play, Cesaret, Mücadele ve Zafer...

29 Mart 2010 Pazartesi

Galatasaray 0-1 Fenerbahçe


Selçuk'un kötü oynamasını beklemiyordum ama maçın adamı olacağını da tahmin etmezdim. Fenerbahçe, her kötü döneminde Galatasaray'ı yenerek moral bulma zevkini sürdürdü. Galibiyeti yalnızca psikolojik etkenlere bağlamak yanlış olur. Sen Galatasaray'san; rakibinin iki önemli merkez oyuncusu sakatsa, daha 1 hafta önce Trabzonspor'a yenilmişsen, eski başkanın vefat etmişse, 1 gün önce başkanlık seçimleri olmuş, takım havaya girmişse ve önündeki maç şampiyonluğun en kritik maçıysa o maçı kazanacaksın arkadaş.

Maçın öncesinde beraber izlediğim arkadaşlara çaktırmadım ama için için kuşkuluydum, çok az umudum vardı bu derbiden. Arda gaza gelir dedim, Keita intikamını almak ister dedim, Milan Baros ikinci yarı girip yazar golünü dedim ama bunların hiçbiri olmadı. Bu dediklerimi 1 madde etrafında toplarsak, maçta benim adıma 3 sürpriz oldu. Az önce saydıklarım, Galatasaray'ın gol atamaması ve Selçuk'un gol atması. Kısır bir maç ama her dakika artan bir heyecana sahne olan maç oldu. Modern futbolun en iyi temsilcilerinden olduğuna inandığım Rijkaard Mehmet Topal'ın tüm işlevini kesip Alex'i kontrol etmesini istemiş kendisinden. Mustafa Denizli olsaydı şaşırmazdım ama bir Hollandalı bunu yapınca şaşırdım. Hele de bariz bir şekilde düşecek olan ortasahaya önlem almayıp Elano'yu sol içe yerleştirip, Mustafa Sarp'ı da ortasahada tek başına bırakınca daha da şaşırdım. Böylece Giovani Keita'nın bölgesine, sağ ileriye girdi. Keita ise zaman zaman forvette Jo'nun partneri oldu, zaman zaman da sağ ve sol kanatlarda gezdi. Fenerbahçe ne olduğunu anlamadan kalesinde tehlike yaşadı ama 10. dakikadan sonra oyun dengelendi, 20'den sonra da kontrol tamamen Fenerbahçe'nin eline geçti.

Bana göre bu maçın asıl öznesi Daum'du. Galatasaray ataklarını izleyip Alex'le bir tane yerleştiririm diye düşünürse çok büyük hata edeceğini söylüyordum. Ancak maçın her dakikasında belirli bir taktik disiplinle oynadı Fenerbahçe. Her şeyden önce sol ve sağ iç bölgelerinde alanı iyi kapadı ve oradan sızacak ara paslarının tümünü ele geçirdi. Maçın tamamında Galatasaray kanatlardan geldi, ama bu kanat akınlarının taktik düşünceyle geldiğini söylemek zor, Keita ve Giovani'nin hızlarıyla, bireysel çabalarla pozisyon buldular. Mehmet Topal Alex'i kilitledi ama aslında Emre'nin yokluğunda düşen Fenerbahçe ortasahası için bir avantajdı bu. Topal hücumlara hiç katılmadı, partneri Mustafa Sarp'ın ne yaptığını çözebilmiş değilim. Maçta şöyle net bir şey hatırlıyorum. Mustafa Sarp orta yuvarlağın 10 metre gerisinde top aldı, kendisinin 5 metre ilerisinde Mehmet Topal var ve ileride ona basan kimse yok. Ne Selçuk, ne de Topuz kendisine yakın, futbol kuralları ileriye gitmesini emrediyor. Ama Mehmet Topal zaten ürkek ve şaşkın, etrafında dönüyor ve topu aldığı yere geri veriyor. Nereye? 5 metre gerisindeki Mustafa Sarp'a. Mustafa Sarp'ın ne yapması lazımdı? Topu verdikten sonra yardım amaçlı mesafe katedip top istemesi lazımdı. Yapamadı. Galatasaray'ın aslında sezon başından beri en sıkıntı çektiği bölge burası bana kalırsa. Topal Sarp'a, Sarp Topal'a, Topal Servet'e, Servet'ten Jo'ya... Hal böyle olunca maç boyu bir tek atak geliştiremedi Galatasaray ortadan. Selçuk belki de hayatının en kolay maçını çıkardı. Topu alıyor ama kendisini rahatsız eden yok, baskı uygulayan yok. Hoş, attığı paslar yanlış yere oluyor genelde ama bu Galatasaray'ın önde baskı yapmadığı gerçeğini değiştirmez.

15. dakikadan sonra Rijkaard eski sisteme döndü, Elano'yu ortaya çekti, Giovani sol açığa ve Keita da sağ açığa geçti. Maç boyu etkisiz olan Elano, Alex'in peşinde koşmaktan başka bir şey yapmayan Topal ve ortasahayı geçince suç işlemiş gibi yüzü kızaran Sarp oyuna katılmayınca Galatasaray'ın tek alternatifi olarak kanatlar kaldı. Caner'e burda ayrı bir parantez açmak lazım. Kademeye girmez, rakibini kovalamaz, tek pas yapmaz, orta açmazsın, afedersin ama ne yaparsın sen? diye sormak istiyorum kendisine. Futbol zekasının düşük olduğu çok belli. Defansı da zayıf zaten, bana göre yapılması gereken şey kendisini sol açığa çekmek ya da ligin sonunda elveda demek. İkinci seçenek daha sağlıklı olur sanki. Özetlerde en çok Keita ve Giovani'nin gözükmesinin sebebi de bu. Galatasaray'da birinin sazı eline alıp türkü söylemesi gerekiyordu. Keita ve Gio yapı olarak hızlı ve karşısındakine üstünlük sağlayan oyuncular. Ancak üstte bahsettiğim gibi, Fenerbahçe bu ikiliyi savunurken alanı çok iyi daraltıp tüm alternatiflerini yok etti. Kademeli koşularla ve Selçuk ve Mehmet Topuz'un da yardımlarıyla çizgiye indirmediler ve 90 dakika boyunca tek bir orta dahi gelmedi Jo'ya. Pardon, Caner'in ortasahanın gerisinden ortalayıp Jüpiter'e gönderdiği bir top var, atlamamak lazım.

İkinci yarının başında da durum değişmedi. 55'te Topal'ın çıkıp Arda'nın girmesi küçük bir kırılma anıydı. Elano daha geriye gelip Gio ortaya geçti, Arda da solda yer buldu kendine. Böylece Alex daha rahat bir ortam buldu ve Galatasaray'ın yarısahasında daha fazla top tuttu Fenerbahçe. Psikolojik, biraz da fizyolojik anlamda geriye giden Galatasaray, ilk yarıdan da kötü oynadı.

Özer'in defansif zaafiyetinden çok da fazla yararlanamadı Rijkaard. Ben olsam oyunu Caner-Gio-Mustafa Sarp üçlüsüyle oyunu oraya yığar, Elano'nun da destekleriyle pozisyon arardım. Yapmadı. Bildiğini okudu. Fenerbahçe'de Alex'in topla buluşmasını engelleyen Topal'lı hat çıkınca Selçuk da oyuna dahil oldu ve Andre Santos-Vederson ikilisi daha çok hücumu düşünmeye başladı. Nitekim gol de bu şekilde geldi. Kullanılan taç atışı, Vederson'a gelen top, Vederson'un Selçuk'a pası ve Selçuk'un golü. Allah bazılarına bazı özel şeyleri nasip ediyor. Selçuk'un Galatasaray'a toplamda attığı iki gol de jeneriklik. Golden sonra doğal olarak Galatasaray biraz daha kalabalık ve agresif gelmeye başladı. Golü de bulabilirdi. Ama gününde olan Lugano-Bilica-Andre Santos-Gökhan Gönül dörtlüsü ve bunlara yardım eden Selçuk ve Topuz ikilisi gole izin vermediler. Volkan'ın 90'da çıkardığı fotoğraflık top bu maçı Fenerbahçe'nin kazanacağının işaretiydi.

Yine boğazın iki yakasını buluşturan bir derbi, yine yıldızlar geçidi, yine maçtan önce sakatlık haberleri ve yine Fenerbahçe'nin galibiyeti. Ama bu sefer kırmızı kartı gerektirmeyen bir galibiyet. Yine umutlanan Galatasaraylılar, yine Fenerbahçe'yi küçümseyen Galatasaraylılar ve yine kapağı takan çubuklu sarı lacivert formayı giymiş 11 büyük adam. Fenerbahçeli olmaktan ve bu derbinin bir parçası olmaktan gurur duyuyorum. Keşke kel kaptan Alex'e o pet şişesi atılmasaydı. Alex'in çektiği acıdan sonra kimseye sataşmadan işine bakmasını görüyorum, bir de Keita'nın her dokunuşta 35 bıçak darbesi yemiş gibi acı çekmesine şaşırıyorum, bu gururum bir kez daha artıyor.

0 yorum:

Yorum Gönder

Ne Aramıştınız

''Hayata dair ne öğrendiysem futboldan öğrendim. Çünkü top hiçbir zaman beklediğim köşeden gelmedi.''
Albert Camus.

Popüler Yazılar

Blog Arşİvİ

Zİyaretçİler

Futbol Blog. Blogger tarafından desteklenmektedir.