Türkiye’deki en büyük derbi şüphesiz Fenerbahçe – Galatasaray arasındaki derbidir. Tüm dünyadaki derbilere baktığınızda taraftarlar arasındaki keskin çizgiyi burada görmeniz mümkün değildir ve bu açıdan bakıldığında bizim derbimiz en farklı derbilerden biridir. Fenerbahçe ile Galatasaraylılar arasındaki nefretin şiddetini meydana getiren olaylar yalnızca futbol sınırları içerisindedir. Ne din, mezhep, ırk, siyasi görüş, toplumsal statü gibi ayrılıkları görebilirsiniz; ne de buna benzer kesin çizgilere rastlayabilirsiniz. Fenerbahçeliler ve Galatasaraylılar’ı birbirinden ayıran çizgi, yeşil sahanın üzerinde gördüğümüz futboldan başka, renk aşkından başka bir şey değildir. Herkes, bütün taraftarlar iç içe geçmiştir. Hatta aynı ailede babanın Fenerbahçeli, oğullardan birinin Galatasaraylı, diğerinin de Beşiktaşlı olmasına dahi rastlanabilir. Bizim derbimiz, bizim futbolumuzdaki nefret ögelerinin altında keskin çizgiler yoktur.
Belki derbi maçlarını izlediğimiz zaman alınması gereken zevki alamıyoruz. Çoğu zaman “Bu mu bizim en büyük derbimiz? İtiş kakıştan başka bir şey değil yahu” deniyor ancak bu konuda son derece büyük bir yanılgı var bana göre. Derbiler başkadır arkadaşlar. Derbiler çok başkadır. Bir taraftar derbide takımının oynadığı futbola çok da önem vermez, işin detayına girmez; çoğu zaman sahada ortaya konan futboldan ziyade alınan neticeye bakar. Skor her şeydir. Bir taraftar Eskişehirspor ile oynanan maçta skordan ziyade oynanan futbola bakabilir ancak kimse derbide takımından güzel futbol beklemez. Bekleyenler de futbolun duygusallığını anlayamamış, yalnızca gole tapan kesimdir.
Bunu algılayamıyoruz. Derbinin şiddetini takımların ne kadar güzel oynadıkları belirlemez ki. Taraftarın hissettiği duygular, çıkan olaylar, golden sonra futbolcuların sevinç gösterileri, maçın daha başlamadan 3 hafta önceden konuşulmaya başlaması gibi etkenler belirler.
Ben de bir Fenerbahçe taraftarı olarak derbilerde skora bakarım arkadaş. Hiçbir Galatasaray taraftarı mağlubiyetten sonra “Zaten kötü oynadınız, skorun önemi yok” diyemez ki. Neticeye bakılır.
Maçı çok fazla değerlendirmek istemiyorum ancak birkaç kelam edelim. Aykut Kocaman ile girilen yeni dönemde taraftarın çok büyük beklentileri yoktu. Yalnızca Aykut Kocaman’ın vaad ettiği şeyler ve yapılan transferler sebebiyle ufak bir heyecan oluşmuştu, kimse ne olup bittiğinin farkında değildi. Kaçan şampiyonluğun psikolojik etkileri çabuk atlatılamadı. Fenerbahçe sezona çok kötü başladı. Avrupa’da kendisinden 3-4 gömlek alttaki takımlara elendi, ligde istikrarsız gitti. İleriye dönük pek bir umut ışığı yoktu. Oynanan futboldan kimse tatmin değildi. Ardından bir çıkış dönemi yaşandı. Son 3 maçta 9 puan alındı ve bol gol atıldı. Ancak ben kişisel görüşümü söylüyorum; Fenerbahçe hala kötü oynuyor ve sorunların çok büyük bir kısmı devam ediyor. Galibiyetlerin gelmesinin tek nedeni, takımdaki özgüven eksikliğinin yavaş yavaş giderilmesi; daha istekli, arzulu oynanması. Ancak taktiksel yanlışlar hala devam ediyor ve Galatasaray maçını değerlendirirken işin bu boyutuna çok da fazla girmemek gerekiyor.
Ben yaklaşık 3 ay önce bu blogda "Biraz Nefes" başlıklı yazıda Fenerbahçe'de bir umut ışığı görene kadar yazmayacağımı söylemiştim. Hala değişen bir şey yok ve Fenerbahçe hala kötü. Son günlerdeki derbi ile ilgili yazılar da derbinin heyecanına bağlanabilir. Zaten farkettiyseniz yalnızca Fenerbahçe'yi değerlendirdiğim bir yazı yok. Kendi içimdeki protestom devam ediyor.
Neyse...
Galatasaray’da herkesin malumu üzere kötü gidiş devam etti. Geçen sezonu kötü bitiren Galatasaray bu sezona da kötü girdi ve Avrupa’da elenebilinecek en güçsüz takımlardan birine elendi. Ligde oynadığı 8 maçın yarısında yenildi ve hiçbir maçta taraftarının yüreğine su serpmedi. Frank Rijkaard’a verilen uzun vadeli şans çöpe atıldı, verilen sözler yerine getirilmedi ve yollar ayrıldı.
Yerine de kulübün efsanesi, taraftarın sevgilisi Hagi getirildi. “Ne zaman bana ihtiyaç duyulursa o zaman gelirim” demesi dahi birçok şeyi ifade ediyor bence. Bunun derbiye nasıl yansıyacağını hep beraber göreceğiz. Ama 2 günde neler değişebilir en fazla? Milan Baros, Arda, Kewell yok. Takım büyük bir moral bozukluğu içerisinde. Hagi’nin varlığı her şeyi tümden değiştirebilir mi? Zor görünüyor ve hele de maçın Kadıköy’de oynanacak olması kafalarda soru işareti barındırıyor.
Maç herkes tarafından büyük bir merakla bekleniyor ve inanın bana, bir tahmin yapmak çok ama çok zor. Yalnızca “Güzel” değil, aynı zamanda taraftarlık duygularımızı okşayan nitelikte bir maç olur umarım.
0 yorum:
Yorum Gönder