Futbol ; Faİr Play, Cesaret, Mücadele ve Zafer...

31 Ekim 2010 Pazar

Barcelona 5 - 0 Sevilla



Barcelona'nın neden dünyanın en iyi takımı olduğunu bir kez daha kanıtlayan bir maç oldu. Oyunu bu kadar forse edip istediği şeyleri bu kadar sahaya yansıtabilen, dakikalar ilerledikçe rakibini ezen ve taraftarına bir an olsun "Acaba?" dedirtmeyen kaç tane takım var? Barcelona haricinde yok böyle bir takım. Her ne kadar bir Real Madridsever olsam da, bu Katalunyalılar'ın oynadığı futbola şapka çıkarmaktan başka bir çarem yok...

Noat Samisa'nın geçenlerde bahsettiği gibi Barcelona bir geçiş dönemi yaşıyor. Bunun ne derecede sancılı olacağını tahmin etmek zor ancak bu konuda başarılı olmak ihtimalleri bir hayli fazla. Guardiola, 4-3-3'ü askıya alıp 3-4-3'e geçmeye çalışıyor. Bu taktik, teoride kendinden daha kötü takımlara karşı, özellikle de iç sahada oynanan maçlarda kullanılması daha uygun bir sistem ancak biraz fazla seviye düşük takımlara karşı deplasmanda da uygulanabilir. Barcelona, geçen hafta deplasmanda Zaragoza ve bu hafta kendi sahasında oynadığı Sevilla maçında bu formatla mücadele etti ve bana göre çok da başarılı oldu.

Sevilla maçına da bu şekilde başladılar. Daniel Alves sağ beklikten öne geçmiş, defansta Pique-Puyol-Abidal üçlüsü kalmıştı. Diğer oyuncular olduğu gibi duruyorlardı. Yalnızca Daniel Alves'in yeri değişmişti fakat bununla beraber birçok oyuncunun da sorumluluğu artmıştı. Pique, ayağına hakim olmasından kaynaklanan yeteneği ile sağ stoperlikten sağ beke geçmişti neredeyse. Teoride daha hücumcu ve rakibi daha çok koldan tehdit eden bir diziliş olmasına rağmen Daniel Alves'in sağ kanata adeta gömülmesi, kendini unutturması ve topsuz oyunda vasat, toplu oyunda ise yokları oynaması pratikte Barcelona'ya hiçbir şey kazandırmadı. İlk yarıda Alves'in adını ya bir ya da iki kez duymuşumdur. Aşırı derecede çizgide kaldı ve başka bir seçenekle de uğraşmadı. Çünkü saf bir kanat elemanı Alves. Ortasahaya gelip, içeri girip pas alışverişlerinde bulunmadı, defansif olarak zayıftı ve sağ taraftan hiçbir şekilde tehlike arz etmiyordu. Hatırlanacağı üzere bu yaz döneminde oynanan 2010 Dünya Kupası'nda Brezilya Milli Takımı'nda Elano'nun sakatlanması ile yanılmıyorsam Portekiz ve Hollanda maçlarında sağ-iç bölgesinde oynamış, Elano kadar oyun zekası olmadığı için o bölgede sırıtmıştı, adeta fazla bir sağ bek gibi duruyordu. Bu maçta da ilk yarıda benzer bir görüntü içerisindeydi, ilk yarının açık ara en kötü oyuncusuydu.

Ancak yine de Alves'in futbolu Barcelona'yı etkilemedi ve bildik müthiş oyunlarına devam ettiler. Sevilla, Barcelona'dan fazla çekiniyordu ve hiçbir şekilde risk alıp önde basmadılar. Barcelona'ya karşı toplu halde pres yapmadılar, onları hataya zorlamadılar ve savunmadan top çıkarmalarına izin verdiler. Barcelona'nın 3'lü savunma anlayışlarını agresif bir oyunla bozabilirler, maçı da koparabilirlerdi fakat belli ki Barça'yı iyi etüt etmemişler. Barcelona geriden çok rahat top çıkardı ve zaten nicel olarak üstün olduğu orta sahada hiçbir şekilde tıkanıklık yaşamadı. Çünkü Sevilla orta sahada da iyi organize olamıyordu. Akordlar bozulmuştu. Oynadıkları 4-4-2 çok belirgin bir şekilde ayrılmıştı. Baktığınız zaman hakikaten de üç parça halinde ilk önce 4'lü savunma, önlerinde 4'lü ortasaha ve ileride Luis Fabiano ile Kanoute ikilisini görebiliyordunuz. Fakat Barcelona'nın ortasahasını kademeli olarak değil, çizgi halinde karşıladılar. 4'lü savunmanın önündeki 4'lü ortasaha hattı, ip gibi dizilmişti ve savunma ile ortasaha arasında 5-10 metrelik boşluklar verdiler. Barcelona maçın başından itibaren burdaki boşluğa adamlarını sokarak cezasahası etrafında tehlikeler yarattı. Hücum özürlü Sergio Busquets bile cezasahası çizgisinin önünde takımına faul kazandırdı. Nitekim Barcelona'nın ikinci golü de burda bulduğu boşluktan geldi: Messi 4'lü ortasaha hattının olduğu bölgede topu aldı ve iki kişinin arasına daldı, ikisini de çalımladıktan sonra işi çok kolaydı çünkü önüne çıkan hiçbir engel yoktu. Rakiplerini ekarte ettikten sonra önünde bulduğu 5 metrelik alanda ilerledi ve sol taraftaki David Villa'ya topu gönderdi. David Villa ise son zamanlarda gördüğüm en güzel gollerden birini atarak takımını 2-0 öne geçirdi.

Barcelona topa sahip olma konusunda sıkıntı çekmedi zira hem defanstan top çıkarırken bir presle karşılaşmıyorlar, hem de Sevilla ortasahada onları iyi bir taktik anlayışla karşılayamıyordu. Top alamadılar Barça'nın ayağından. Kaleye gidemediler ve ilk pozisyonlarını 22'de buldular, devre sonuna kadar da başka hiçbir şekilde tehlike yaratamadılar. 45'te Konko'nun gördüğü kırmızı kart da maçın adeta bittiğini işaret ediyordu.

Barcelona'da işler yolunda gitmekle birlikte, Guardiola tek bir değişiklikle çok daha iyi bir takım ortaya çıkarabilirdi. İkinci yarıda ben ya 4'lü savunmaya geçiş yapmasını ya da Daniel Alves'i oyundan almasını bekliyordum. İkisini de yapmadı, aynı diziliş ve aynı oyuncularla devam etti ve haklı olduğunu yalnızca 6 dakika sonra gösterdi. Daniel Alves, ikinci yarıya toparlanmış bir vaziyette girdi ve artık kanatta sıkışmıyordu. İçeri girdi, pas alışverişlerinde bulundu, Messi ile ikiye bir yaptı ve artık en azından varlığını hissettirdi, tehlikeli olmaya başladı. İkinci yarının hemen başındaki bu hızlı oyununun sonucunu almayı da çok geciktirmedi. İkinci defa cezasahasının içine girdi ve Sevilla defansının büyük hatasından yararlanıp golünü attı ve maç pratikte bitti.

3-0'ın ardından çok önemli bir şey olmadı. Sevilla iyice dağıldı, maç antreman maçı havasına büründü. İlgi çekici olan şey ise şuydu: Guardiola skorun gazına gelip Puyol'u oyundan çıkardı, onun yerine Abidal'ı koydu ve Abidal'ın yerine ön tarafa da oyuna yeni giren Adriano geçti. Böylece Barcelona, görmeye pek alışkın olmadığımız 2-5-3 benzeri bir dizilişe geçti.

Ardından Barcelona Messi ile 4., D. Villa ile de 5. golü buldu ve taktiksel anlamda ders olarak gösterilmesi gereken bir 90 dakika oynadı. Gerçekten çok güzel bir maçtı.

1 yorum:

  1. Sevgili Gökhan gerçekten etkileyici bir yazı olmuş. Genel hatları ile iyi bir analiz yapmışsın. 3-4-3 konusunda ise bildiğimiz gibi 3 lü defansta iki bek ve libero görev alır. 3 lü defansı günümüz futbolunda uygulayan takım sayısı 2 elin parmaklarını geçmez. Bu sistemde daha çok adam adama savunma taktiği uygulanır. Gerçi bunu alan savunması şeklinde oynaymay çalışan teknik adamlar da yok değil. Ancak tam anlamıyla bir alan savunması uygulayamıyorlar. Adam adama alan savunması gibi bir durum çıkıyor ortaya. Eğer guardiola alan savunmasını 3 lü savunmaya tam anlamıyla monte edebilirse bir devrim daha gerçekleştirmiş olur.tonischumacher.blogspot

    YanıtlaSil

Ne Aramıştınız

''Hayata dair ne öğrendiysem futboldan öğrendim. Çünkü top hiçbir zaman beklediğim köşeden gelmedi.''
Albert Camus.

Popüler Yazılar

Blog Arşİvİ

Zİyaretçİler

Futbol Blog. Blogger tarafından desteklenmektedir.