Uefa'ya kalan takımlarımız için her sene aynı muhabbet döner. "Finalde karşılaşırlar mı acaba?" diye sorulur; ta ki takımlarımızdan biri tek başına kalıncaya kadar. Bu sene de durum farklı değil.
Atletico Madrid Lille'den daha korkutucu olmasına rağmen bu yalnızca kağıt üzerinde böyle. Maç sahada oynanır. Galatasaray'ın durumu Fenerbahçe'den daha avantajlı. İki ayaklı turlarda deplasmanda alınan her türlü beraberlik iyidir. Gollü beraberlikler ise şahanedir. Galatasaray Atletico Madrid deplasmanında yarı kontrollü - yarı savruk oynadığı maçta golü yedi ama küsmedi, durumu 1-1'e getirdi ikinci yarıda. Atletico Madrid Barcelona'yı yenince Galatasaray için en uygun ortam olmuştu aslında. Zafer sarhoşu Madridliler neye uğradıklarını şaşırdılar. Dün akşam da Almeira deplasmanında 1-0 yenildiler. Sanchez Flores Galatasaray maçını düşünmüş olacak ki birkaç ilk 11 oyuncusunu yedek kulübesine oturttu bu maçta. Yenildiler ve Galatasaray karşısına bu gazla çıkarlarsa rövanş maçı her türlü sonuca açık olur. Kontrollü oynamayıp şuursuzca baskı yaparlarsa seyircisinin de desteğini alan Galatasaray tarihi bir fark atabilir. Hem kontrollü oynayıp hem de sürekli hücumu düşünürlerse de işler Galatasaray açısından tersine döner. Galatasaray bu sene kontrollü oynayan her takıma karşı sıkıntı yaşadı. Ben bu turda Galatasaray'ı favori görüyorum. Galatasaray adına önemli olan şey kendi sahasında oynamanın gazıyla hovardaca hücum yapmaması, kontrolü elden bırakmaması.
Fenerbahçe için durum daha kritik. Gervinho'nun sakatlık haberi sevindirici olsa da Lille kendi evinde attığı iki golü Gervinho yedekken atmıştı. Dün akşam da deplasmanda Rennes'e 2 gol attılar. Şaşırtıcı bir şekilde hemen hemen her maçta gol atıyorlar. Ve işin kötü tarafı Fenerbahçe'nin bu sezon gol yemediği maç sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Ve daha da kötü olan şey; Fenerbahçe kolay ve komik goller yiyor. Hani rakip Fenerbahçe'yi bunaltsa, pas yapsa ve bu etkileyici hücumların sonucunda gol atsa bir şekilde bunun çözümü bulunur. "Ya bak şurda şurda sorun var" dersin, ama Fenerbahçe'nin yediği goller rakibin sistemli bir şekilde attığı ve defansın sorununu ortaya çıkaran goller değil. Anlık bir gol oluyor ama golü izledikten sonra defansın sorununun ne olduğunu pek kestiremiyorsun. Evet, hızlı bir rakip Fenerbahçe'yi her türlü zorlar. Ve Fenerbahçe defansının arasında hızlı paslar atınca her türlü gol pozisyonuna girersin. Ancak Fenerbahçe'nin yediği gollerin az bir kısmını kapsıyor bu tür goller... Fenerbahçe'nin turu geçmesi için gol atması gerekiyor. Bu durumda saldırması... Ancak üstteki bahsettiğim şey Fenerbahçe için de geçerli. Şuursuzca baskı yapmak arkada boşluklar bırakmak demek ve bu da yavaş Fenerbahçe defansının hep zorlanması, Lille forvetlerinin daha turnuva bitmeden turnuvanın gol kralı olmalarını sağlamak demek... Nedense ben bu maçta ilk maçtan daha çok korkuyorum. Fenerbahçe gol atmak zorunda ve bunu nasıl bir strateji ile yapacak, merak ediyorum. Maçın başından itibaren durmadan saldıracak mı yoksa Lille ile başa baş mücadele edip, pas yapıp, sakin oynayıp birden tempoyu yükseltip gol mü arayacak... Bekleyip göreceğiz.
Şimdi de mikrofonu Uğur Boral'a uzatalım:
"Lille'i geçersek Liverpool kolay."
İki temsilcimize de başarılar.
Malesef iki temsilcimizde aynı gecede ani bir pikeyle yere çakıldılar. Üzücü olanı sahamızda turu hediye etmemiz. Elni gavuru gelip bizden turu çatır çatır alıyor da, biz neden bu kadar kolay teslim oluyoruz asıl sorgulanması gereken nokta bu bence.
YanıtlaSilKesinlikle yapımızdan dolayı. Türk insanı acelecidir, soğukkanlı olamaz, sakinliğini koruyamaz pek. Bu da futbolumuza yansıyor haliyle. Hep gol atmak istiyoruz, ancak bunu çok savruk bir şekilde yapıyoruz. Bazen katı bir defans yapma düşüncesiyle maça çıkan takımlarımızda da durum aynı, kontrolsüzce, bilinçsizce defans yapıyorlar. Ne yazık ki bunu dengeleyen takımlar gelip seni senin sahanda yenip yollarına devam ediyorlar. Durum böyle ne yazık ki..
YanıtlaSil