Blog aleminin en fazla takip edilen ve en çok beğenilen bloglarından Flying Dutchman blogunun yazarı Fırat Topal ile keyifli bir röportaj gerçekleştirdik. Kendisinin blogundan bahsetmek gerekirse; genelde işin teknik taktik kısmından ziyade magazinel yönüne ağırlık veriyor ancak ben kendisinin taktik konusunda da iyi bir gözlemci olduğunu düşünüyorum. Bu yöne de biraz ağırlık vermesini tavsiye ederek soruları 16 Ağustos'ta sorduğumu ve bazılarının güncelliğini yitirmiş olabileceğini ekliyip röportajı takdim edelim efenim...
...
Fırat Topal kimdir ve nasıl Galatasaraylı olmuştur?
- Blog açmaya nasıl karar verdiniz ve başlarken koyduğunuz hedefe ulaştınız mı?
Blog açma kararım tamamen spontane ve 1 günde alınan bir karar oldu. Hayatım Futbol web dergisini beraber yaptığım arkadaşım, şu anda da blog yazarı olan Tuncay Yavuz bana, “şöyle bir şey var sen de başlasana” dedi. Ben de açılış yazısı bile yazmadan pat diye başladım. O gün evde olmasam bugün Flying Dutchman diye bir şey yoktu belki de anlayacağınız, bir planla olmadı yani. O yüzden pek bir hedefim de yoktu. Ama işler ilerledikçe kendimi bilgilendirmek ve bu bilgilerimi insanlara aktarmak gibi bir isteği oluştu. Ve tabii de eğlenmek. Hepsine ulaştım sayıyorum kendimi.
- Türkiye'nin en çok ziyaret edilen ve en beğenilen bloglarından birine sahipsiniz, belki de en tepedekine. Popüler olmak nasıl bir duygu? :)
Açıkçası insanın yazdıklarının okunması güzel. Ancak ben hep okuyucu kitlemin ve tartıştığım insanların belli bir düzeyde olduğunu düşündüm. Popülerliğin böyle bir yararı oldu bana. Kaliteli birçok insanla tartışma ve fikir alışverişinde bulunma fırsatı verdi bana. Yoksa popülerlikten sadece “tanınmak” kalıyorsa geriye çoğu zaman içi boş olabiliyor.
- Hollanda'da yaşayan bir Galatasaraylısınız ve bana göre blog aleminin en objektif yazarlarından birisiniz. Mesela Miroslav Stoch transferini değerlendirme yazınızı siz yazmasanız bir Fenerbahçeli yazmış zannederdim. Keza Almanya'da yaşayan Borges blogunun sahibi Orhan Uluca da Fenerbahçe ve Beşiktaş'tan bahsederken objektif davranıyor. Yurtdışında yaşayanların ligimizin ortamına bakışı farklı mı oluyor sizce?
- Sanmıyorum, bu tamamen olaya bakışla alakalı. Ben olaylara üçüncü bir şahsın gözünden bakmayı ve kendini eleştirmeyi ergenlik çağından beri kendime hayat felsefesi olarak edinmiş bir insanım. Bunun yanına bir de kimsenin kendiniz gibi düşünmek zorunda olmadığını ve farklı her görüşe saygı duymanız gerektiğini ekliyorsunuz. Yurt dışının belki bu sonuncu noktaya etkisi olmuştur. Hollanda hoşgörünün üst düzeyde olduğu 200 farklı milletten insanın yaşadığı bir ülke. Bu insanlarla beraber yaşamak için farklılığa saygı duymayı öğrenmelisiniz. E bu empati yapmayı yani kendini karşındakinin yerine koyma özelliğinize de katkı yapıyor. Belki o yazılanların alışılmışın dışında olmasının sebebi budur. Türkiye’de insanlar daha çok kutuplaşmış görüşlerden ve sivrilikten besleniyor.
- Sizce iyi bir blogun özellikleri neler olmalıdır?
- Ülkemizdeki blogların sayısı bir hayli fazla. Sizce ilerleyen zamanlarda, örneğin 5-10 yıl sonra, spor gazeteleri önemini yitirir, bloglar daha da fazla önem kazanır mı?
- Şu an takip edip beğendiğiniz bloglar hangileridir?
Ben uzun yazıyı yazmayı severim ama çok zor okurum. Bu tabumu yıkan adamların başında Noat SamisA blogu gelir. Kendisinin blog dışında da görüşlerini severim. Çok kaliteli bir yazar olduğunu düşünüyorum. Kendisi hakkında bu çok söyleniyor ama Salih sırf 4-4-2, 4-3-3, 4-3-2-1 rakamların ıyanyana yazıp üzerinden ahkam kesen bir adam değil. Yazısında dizilişle ilgili 3 tane rakam görüp kendisini bu kalıba sokmak büyük haksızlık. Aslında bizzat bugünkü futbolun ne olduğunu anlatıyor. Bunun dışında Borges’i ve PcLion FC’yi takip ediyorum. Hatta yoğunluk sebebiyle bu 3 blog dışında düzenli takip ettiğim bir blog yok gibi. Sportif Cümleler’in de başlıkları mailboxıma düşüyor, ilginç gördüğümü girip okuyorum.- Ligimize geçelim. Galatasaray lige kötü başladı ve Frank Rijkaard'ın yaptığı hamleler tartışıldı. Hatta gidip kalması konusu bile tartışılmaya başlandı. Ben Rijkaard'a en az 1 yıl daha sabredilmesi gerektiğini düşünüyorum. Rijkaard ve Galatasaray ikilisi hakkındaki görüşleriniz nelerdir?
Aslında bu çok uzun bir konu ki defalarca çok uzun halde yazdım. Galatasaray’da kötü giden işlerin bir tek Rijkaard’da bitmediği açık. Ondan önce iddia makamının önüne gelmesi gereken bir yönetim tarzı ve Adnan Sezgin-Adnan Polat ikilisi var. Ancak dünyanın her yerinde teknik adam, futbolcudan da yönetimden de önce kellesi alınan adam olmuştur. Ben Rijkaard’ın Galatasaray ve Balkan-Akdeniz karışımı kültüre ayak uyduramadığını (ki bir Hollandalı olarak çok normaldir), dahası uymaya çalışırken de kendi prensiplerinden saptığını düşünüyorum. Ama bunun sebebi de mevcut ortam. Yani zaten Rijkaard’ın tüm hayat felsefesini zorlayan bu ortam bir de onu yanlış kararlar almaya itiyor. Ben o yüzden en az Galatasaray kadar kendisi için de görevde kalmasının kendisi için çok yarar getireceğini düşünmüyorum. En azından kısa vadede. Galatasaray Rijkaard’ı sadece şampiyonluk için getirdiyse sorun yok beklenir. Ama ben Rijkaard gelirken, yanında Neeskens’in de varlığı sebebiyle bir “yapılanmanın” hayalini kuruyordum. Kulübün bugünkü ortamında bu işin olmayacağı çok belli oldu.
- Galatasaray'ın geçen yılki en sorunlu bölgelerinden biri orta üçlüydü. Hem defansif hem de ofansif anlamda sıkıntı çektiler. Mustafa Sarp, Ayhan ve Mehmet Topal üçlüsünün yaratıcılıktan uzak ve hücuma destek vermeyen bir görüntü içerisinde olduğu söylendi. Arda ve Elano tercihleri de o bölgede etkili olmadı. Ve o bölgeye var olan oyunculardan çok da farklı olmayan Lorik Cana transfer edildi. Kariyeri toplam 10 gol atmamış bir isimden bahsediyoruz. Yönetim bu konuda sizce bir yanlış yaptı mı ve size göre kim transfer edilmeli?
- Geçen sezonun başında Arda Turan Galatasaray kaptanlığına getirildi. "Yeni Metin Oktay" damgası vuruldu, sırtına da 10 numaralı forma geçirildi. Siz bu tercihi doğru buluyor musunuz ve Arda'nın kaptanlığı hakkındaki görüşleriniz nelerdir?
- Fenerbahçe'de Aykut Kocaman dönemi başladı. Bu yeni heyecanla ilgili neler düşünüyorsunuz?
- Beşiktaş'ın Schuster, Guti ve Quaresma transferleri hakkında ne düşünüyorsunuz?
Her sene ligin bir FC Hollywood’u olur Türkiye’de. Guti transferi kesinlikle çok iyi bir hamle. Sahada yaptıklarından çok antrenmanda Beşiktaş gençlerine anlatacağı hikayeler bile yetebilir yaptığı katkıyı anlatmaya. Quaresma transferini o kadar önemli bulmuyorum örneğin. Misal John Carew Türkiye’ye geldiğinde bana gore kariyeri Quaresma’dan daha geride bir adam değildi. Hep söylediğim gibi futbolcuların performansını saha kenarında yaratılan ve içeride uygulanan taktik belirler. Maçları futbolcular değil mentalite ve planlar kazanır. Aksi halde Büyükşehir Belediye’nin bu takımı 2-0 mağlup etmesini anlatamayız kimseye. Guti’yi istisna yapan onun dünyanın tescilli gelmiş geçmiş en büyük kulübünde, bir dolu “galaktik” yıldızın arasında istikrarını koruyarak buraya gelmesi. Guti’den daha iyi bir transfer ancak Ryan Giggs olabilirdi herhalde. - Bu sene ligimizden genel beklentileriniz nelerdir? Şampiyonluk adayınız kimdir?
- Bursaspor ligimizin 5. şampiyonu oldu. Eğer bu sene bir Anadolu takımı şampiyon olacaksa en yakın aday hangi takımdır?
- Milli takımımızda Guus Hiddink dönemi başladı. Siz Hollanda futbolu uzmanı olduğunuz için konuya daha hakimsiniz. Biz şu anki mücadeleci yapımızın yanına taktik disiplin de katabilecek miyiz?
Milli takım hocalığı minimizasyonunda zirveye çıkmış bir adamdır Hiddink. Ülkede sadece 35-40 gün geçirmesine rağmen önemli bir futbol değişimi yaratabilir. Hiddink, bazı teknik adamların aksine kendi kafasındaki, optimum gördüğü taktiğin peşinde koşmak yerine gittiği ülkeye kendini uydurabilen bir adam. Bu yüzden Batı Avrupa’nın taktik disiplininden çok, Türk insanının kendiine avantaj getirecek özelliklerinin üzerine gidecektir. Süratli oyun, teknik kapasite ve karmaşadan beslenen felsefe gibi. Uzun süreli yapılanma için bana gore Ersun Yanal ve Oğuz Çetin’e daha büyük iş düşüyor ama sanırım Yanal’ın federasyonla sorunları mevcut, Oğuz Çetin de henüz böyle bir büyük bir plana girişecek kapasitede değil.
- Futbolda artık defansif takımlar gitgide çoğalmaya başladı. Takımlar genelde çift önlibero ve tek forvet ile oynuyorlar. Bu şekilde başarı da sağlıyorlar. Mourinho'nun Inter'i hücumda kimseye zevk vermedi ama Şampiyonlar Ligi'ni kazandılar. Çoğu taraftarlar da artık güzel futboldan ziyade kupa istiyorlar. Futbolda bariz bir değişim olduğunu düşünüyorum. Siz ne düşünüyorsunuz?
Futbol artık başarıya ulaşmak için çok ufak ayrıntıların dahi önemli olduğu ve saha içindeki bireylerin kalitelerinin birbirine yakınlaşması ile nüansların hayati önem taşıdığı bir spor haline geldi. Özellikle son 15 yılda da hiç olmadığı kadar evrimleşti. Ben bu “zevk” konusunun tartışılması gerektiğini düşünüyorum. Geçtiğimiz hafta sonundaki Leverkusen-Monchengladbach maçı (3-6) birçok kişiye zevk vermiş olabilir ama ben Dünya Kupası’nda 1-0 biten Sırbistan-Gana maçından aldığım tadı almadım. Bu da çok geniş bir konu. Özetle söyleyebileceğim, artık 20, 30 hatta 40 sene önceki o günkü futbol ve futbolcu şartlarıyla başarıya ulaşmış futbol efsanelerini anmak çok gereksiz. Üstelik o efsanelerin bugün başarıya ulaşacaklarına inanmak da mantık dışı. Hep söylerim, 1974 Total Futbol Hollandası ile, 2010 “kimilerine gore” Anti-Futbol Hollandası karşılaşsa kim kazanır sizce? Ben gözü kapalı 1974 takımı diyen herkesle tartışmaya hazırım.- Dünya Kupası'nı konuşalım. Sizce güzel bir turnuva oldu mu? En çok zevk aldığınız maç hangisiydi?
Şöyle diyeyim, Diego Forlan’ın oynadığı her maçtan oldukça zevk aldım. Zira o maçlar, yukarıda bahsettiğimiz evrimleşmiş futbolun yanına, eski, evladıyelik tatların da olduğu bir mücadelelerdi. Forlan turnuvanın tek “eski tip yıldızı” idi bana gore. Gana’nın maçlarının hemen hepsinden zevk aldığımı söylemeliyim. Ama Hollanda’nın kaybetmesine rağmen finalin turnuvadaki en iyi maç olduğunu düşünüyorum. Finali dışarıda bırakacaksak da dramatikliğinden ötürü Gana-Uruguay sanırım. Almanya’nın maçlarını da bu listeye eklemek isterdim ama, onlar da kazandıklarında çok tek taraflı, kaybettiklerinde çok silik kaybettiler. Daha çok dengenin hüküm sürdüğü maçları tercih ediyorum.
- İspanya iki yıl önce AVrupa Şampiyonu, ardından da Dünya Şampiyonu oldu. Bu nesili iyi kullanıyorlar. İspanya'nın oynadığı futbol artık bu işin sonu mu? Daha ne kadar ilerletebilirler?
Bu nesil, Xavi’nin yerine Fabregas, Iniesta’nın yerine Pedro ve yeni- Hollanda geçmiş yılların aksine güzel futbol yerine artık kupa hedefiyle başladı Dünya Kupası'na. Ancak yine kazanamadılar. Hollanda'nın sürekli ikinci olması genlerinde mi var?
- Hollanda'nın bu sert, agresif ve temposu vasat oyunu Hollandalılar ve medya tarafından nasıl karşılandı?
- İngiltere'nin çok kötü bir performans göstermesinin sebebi neydi?
Sakatlıkları ilk sıraya yazdıktan sonra, her turnuvada kronik hale gelmiş, çok şey beklenen oyuncuların vasatı bile bulamalarını ilk sebep olarak görüyorum. Bir de tabii takım Capello takımlarından beklenmeyecek ölçüde saha içi disiplininden uzaktı. Öyle ki, Capello gibi bir adam Almanya maçının ikinci yarısında, 2012 elemelerini düşünmeye başlamıştı. İngiltere’nin her büyük turnuvadaki kusurları bu derece istikrarlı iken (kaleci hatalarını da ekleyelim), buna çözüm bulamamaktaki stikrarları da ilginçtir.- Ben Türkiye'ye en çok Arjantin'i benzettim Dünya Kupası'nda. Gruplarda aşırı motivasyonla sıkılmadan galibiyetler aldılar ancak Almanya karşısında hiçbir şey yapamadılar. Maradona'nın teknik direktörlüğü hakkında neler düşünüyorsunuz?
- "Takım oyunu" lafı artık dilimize pelesenk olmuş laflardan biri. Hakikaten de artık yalnızca Messi ile Cristiano Ronaldo'yla, Rooney'le maç kazanılmıyor. Cezayir İngiltere'den daha disiplinli oynayıp 1 puanı kapabiliyor. Bu durum ile ilgili neler düşünüyorsunuz?
- Genellikle "güzel futbol" dendiği zaman akla hemen 4-3-3 gelir. Ancak durum bana göre böyle değil. Dünya Kupası'nda Şili'nin 3-4-3 sistemiyle oynadığı futbol herkes tarafından beğenildi. Keza Löw'ün 4-2-3-1'i de mükemmel işledi. Sizce asıl önemli olan nokta oyuncuların sahaya dizilişi mi yoksa sahada ne yapmaları gerektiği mi?
Her ikisi de. Dizilişler bir takımın kendi zaaflarını ve güçlü yanlarını bilerek tasarlanmalı. Keisuke Honda gibi bir adamınız varsa 4-1-4-1’i rahatlıkla oynar, uçtaki 1’e de onu yerleştirirsiniz. Sneijder-Kuijt-Robben gibi forvet arkasında 3 yaratıcı adamınız varsa 4-2-3-1 oynayabilirsiniz. Maicon ve Dani Alves gibi 2 adamınız varsa 3-5-2 oynamak sizin için bir seçimden çok gerekliliktir. Yani dizilişleri elinizdeki oyuncu yapısı belirler. Zaten onu doğru belirleyince futbolcuların saha içinde kendi karakterlerini göstermeleri yeterlidir.- Genellikle takımlarımızın scout sisteminin çok kötü olduğu ve yalnızca göz önündeki futbolcuların transfer listesinde olduğu söylenir. Takımlarımız Dünya Kupası'nda güzel oynayan ve bonservis bedeli de çok olmayan birçok futbolcuyu dahi transfer listesine almadı. Örneğin Uruguay'ın önliberosu Arevalo'yu ben beğendim ve bonservis bedeli yanılmıyorsam 5 milyon euro. Neden hiç gündemlerine almıyorlar? Göz önünde olanlar yine Forlan, Mesut, Müller vs. Bu konuda neler düşünüyorsunuz?
- Avrupa'da bu sezon hangi takımları favori görüyorsunuz? Ligleri hangi takımlar şampiyon bitirir?
Hollanda’da- Türkiye'de ve dünyada beğendiğiniz futbolcular kimlerdir?
Çok acaip gelebilir ama Türkiye’de beğendiğim, beni kendisine hayran bırakan bir adam yok. Top ayağına gelsin diye dua ettiğim adam da. Sadece gençlerin başarılı olmasını arzu ediyorum genel anlamda takım ayırmadan. Dünyada ise Xavi ve Iniesta ikilisine övgü düzmemek ufak bir artniyet göstergesidir bana gore. Messi, Ronaldo gibi isimler bu işin zevkini artıran adamlar elbet ama söz konusu “beğeni” olunca benim için şu anda dünya üzerindeki en beğendiğim futbolcu Ryan Giggs’dir.
Yok, ama Fenerbahçe maçlarında öne geçersek deneyebiliyorum. Gerçi 10 senedir Kadıköy’de bir işe yaramadı :)
- Dünyada desteklediğiniz takımlar hangileri?
Tottenham Hotspur ve Borussia Dortmund.
- Medyadan takip ettiğiniz yorumcular kimlerdir?
- En keyif aldığınız lig, takım ve futbolcu?
- Avrupa'da oynayabilecek yetenekte gördüğünüz Türk futbolcu var mı?
Var tabii. Tonla var hem de. İş yeteneğe kalırsa ben o beğenilmeyen ve futbolu bıraksın denen Mustafa Sarp’ın bile misal bir Bundesliga takımında oynayabileceğini düşünüyorum. Ama yetenek dışındaki karakter, saha içi disiplin ve kontrol konularını kıstaslara eklersek Volkan Demirel ve Semih Şentürk ilk aklıma gelen isimler. Arda da elbette bu listeye konabilir ama bence şu an Avrupa’da bir takıma gitmesi halinde Tuncay’ın durumundan çok da farklı olacağını düşünmüyorum. Karakter ve hedef bu konuda çok önemli. Hasan Kabze’nin hala Avrupa’da futbol oynayacağını kim düşünürdü ki. Montpellier gibi geçtiğimiz yıl Fransa’nın zirvesine oynayan bir takımın forvet hattında.- Bir dünya karması yapsanız en iyi 11'e kimi koyarsınız?
Yine çok zor. Son Dünya Kupası’ndan yapayım o halde. Taktiği 4-2-3-1 yapıyorum.Stekelenburg; Maicon-Paıntsil-Pique-Coentrao; Kevin Prince Boateng-Schwensteiger; Xavi-Iniesta-Müller; Forlan
- Bugüne kadar izlediğiniz en iyi 3 maç?
- Futbol dışında takip ettiğiniz sporlar hangileridir?
Tenis ve Buz Hokeyini ciddi olarak takip ediyorum. - 2010 Dünya Basketbol Şampiyonası ülkemizde yapılacak. Bu turnuvada ne kadar ilerleyebiliriz?
- Son olarak Zarif Hareketler blog hakkındaki düşüncelerinizi alıp bitirelim :)
Güncellemelerin arası biraz daha kısa tutulursa çok daha iyi olur diye düşünüyorum ama bunu bu aralar yoğunluğu had safhada bir adam olarak istemek çok dürüst olmaz diye düşünüyorum. Umarım uzun soluklu olur, tüm bloglar için dileğim bu.- Eklemek istediğiniz bir şey var mı?
- THE SON -
AAAAAAAAaa Flying Dutchman galatsaraylimiymis vallahi anlayamadim blogundan.
YanıtlaSil