Futbol ; Faİr Play, Cesaret, Mücadele ve Zafer...

21 Ekim 2010 Perşembe

Fenerbahçe Tarihinin En İyi 11'i

Fenerbahçe'nin altın karmasındaki iki yabancıdan biri Nijeryalı stoper Uche. O da Deniz adını alarak bizden biri oldu!



Kaleci
Cihat Arman
Alp Bacıoğlu'na göre "Uçan Kale" lakaplı altın eldiven, Fenerbahçe'nin gelmiş geçmiş en iyi kalecisi. "Fenerbahçe'ye 'Kanarya' denmesinin sebebi Cihat Arman'dır. Giydiği sarı lacivert forması ile kalesinde sürekli uçarak kurtarışlar yaptığı için kanaryaya benzetilmiştir.

Sağ bek
Şükrü Birand
Tükenmek bilmez bir enerjisi olan örnek bir centilmen. 1964'ten itibaren 10 yıl boyunca harika ortaları ve bindirmeleri ile sağ kanadı uçurmuştur. Futbolu bıraktıktan sonra Maksim gazinosunda assolistlik yapmıştır.


Stoper
Uche Okechukwu
1993'ten itibaran 9 yıl boyunca başlı başında bir istikrar abidesi oldu. 7 yıllık hasretten sonra gelen şampiyonluk başta olmak üzere her maçta formasının hakkını sonuna kadar teslim eden Nijeryalı stoper asla unutulmayacak.


Stoper/Libero
Alpaslan Eratlı
Müthiş sol ayağı ve roket gibi şutlarıyla dönemin çamur deryası sahalarına adını altın harflerle yazdırmıştır. Sarkık libero döneminin en teknik oyuncularından birisiydi. Beş kupalı 1982-1983 sezonunda başta teknik direktör Stankoviç ile ters düşse de sonradan o büyük başarıda unutulmayacak bir rol oynadı.


Sağ bek
Basri Dirimlili
Fenerbahçe'nin sol kanadında 10 yıl hiç durmadan ileri geri çalışan cesaret abidesi. İlk kez 1953'te Fenerbahçe formasını sırtına geçiren "Mehmetçik" lakaplı oyuncu, tekniğinin yanısıra gözükaralığıyla da başlı başına bir futbol bayrağıdır.


Sağ açık
Rıdvan Dilmen
Olağanüstü futbol yeteneği en büyük katkısını Fenerbahçe'nin taraftar sayısına yapmıştır. O'nun sayesinde birçok genç Fenerbahçeli olmuştur. Onu izlemek bambaşka bir zevktir.


Orta saha
Oğuz Çetin
Topa bir elmasa dokunur gibi dokunan maestro. O zamanlar asist istatistiği tutulmuyor olsa da 103 gollü rekor şampiyonlukta verdiği pasların eşi benzeri yoktur.


Orta saha
Can Bartu
Sadece Türkiye'deki sahaların değil İtalya Serie A'nın da tozunu atan tepeden tırnağa zarafetle bezenmiş ölümsüz bir futbol yeteneği. Futbolculuğunda onun gibisi belki dünyada bile yoktu.


Sol açık
Lefter Küçükandonyadis
İki ayağını da mükemmel kullanan efsane, aynı zamanda Türkiye'den yurt dışına transfer olan ilk yıldızımız. Sevenleri o kadar çoktur ki, Türkiye'de ilk defa bir futbolcuya jübile düzenlenmiştir.


Santrfor
Cemil Turan
Aykut kadar fırsatçı, Rıdvan kadar süratli, boğa kadar güçlü bir oyuncu; kısacası Cemil Turan 70'lerin en büyük yıldızı.


Santrfor
Aykut Kocaman
Jimnastik kökenli olmasının da etkisiyle her golü başlı başına jenerik değerinde bir futbol dersiydi. Centilmenliğiyle de tarihe adını yazdırmış, gol sanatçısı büyük usta.

YEDEKLER


Toni Schumacher
Tarihin en efsanevi kalecilerinden birisi olan sempatik Alman, sarı-lacivertli formayı da şereflendirdi.


Osman Arpacıoğlu
Türk sinemasının büyük klasiklerinden "Salak Milyoner" filminde sahanın ortasındaki tünelden çıkan Metin Akpınar "Bay Gol"e sarılıp, "Osman Ağabey niçin bize gol atıyorsun?" diye sorar. Arpacıoğlu'nun cevabı hayatının özetidir: "Ne yapayım kardeşim işim bu!"

Naci Erdem
Al Bacıoğlu'na göre zamanın Lugano'su ama centilmen versiyonu: "Naci'nin oynadığı bölgeden adam geçirmesi görülür şey değildi."


Fikret Kırcan
412 maçta 139 gol atan, aynı zamanda asist kralı. İzleyenleri her hareketi büyülerdi.


Şeref Has
90 dakika çok iyi pres yapan bir oyuncuydu. Oyun tekniği ile dönemin futbolcularından ayrılırdı.

4-4-2

Galatasaray Tarihinin En İyi 11'i


Galatasaray altın karmasının büyüleyici bir forveti var. Öyle ki Avrupa Gol Kralı Tanju Çolak bile yedek kulübesine mahkum oluyor!


Kaleci
Turgay Şeren
55 kez Fenerbahçe - Galatasaray derbisinde sarı-kırmızılıların kalesini koruyan efsane, toplamda 631 kez Galatasaray forması giydi. 1949-1967 yılları arasında olağanüstü kurtarışlarıyla "İyi bir kaleci takımın yarısıdır" sözünün Türkçe karşılığı oldu. Taffarel'i biz değil, tarih kesti!


Sağ bek
Candemir Berkman
"Şövalye" lakaplı oyuncu, Galatasaray'ın profesyonel ligdeki ilk şampiyonluğunu kazandığı 1961-1962'de sadece rakipleri durdurmakla kalmadı, Palermo'ya giden Metin Oktay'ın yerine şampiyonluğu getiren iki tarihi gole en şık imzayı attı.


Stoper
Bülent Korkmaz
Galatasaray'a hayatını adıyan "Cesur Yürek", sarı kırmızıyı o kadar sevdi ki icabında tek başına çalışıp sırasını bekledi, icabında rakiplerinin nefret odağı oldu. Galatasaray'ın en güzel gününde UEFA Kupası onun ellerinde havaya yükselirken tarihten asla silinmeyecek emeği çoktan sarı-kırmızı formaya sinmişti!


Stoper/Libero
Gheorge Popescu
Barcelona'da kaptanlığa kadar yükselmiş Rumen yıldız, tekniği, oyunu bir Dostoyevski romanı tadında okumasıyla sarı-kırmızı formayı şereflendiren en usta savunma sanatçısı.


Sol bek
Ahmet Berman
Beşiktaş'ta oynarken Türkiye'yi 1954 Dünya Kupası'nda temsil eden "Kambur Ahmet", takım arkadaşı Turgay Şeren'e göre zamanın ötesinde bir sol bekti. Saha içinde olduğu kadar gece hayatında da hızlı olmasa, Avrupa'ya giden ilk Türk defans oyuncu olabilirdi.


Sağ açık
Metin Kurt
Ülkemizin futbol emekçileriniin eşya gibi alınıp satılan köle muamelesi görmesine karşı verdiği mücadele bir yana, saha içinde de gladyatör misali mücadelesi ve izleyenlerin asla doyamadığı zarif çalımlarıyla yaşayan bir efsane.


Orta saha
Tugay Kerimoğlu
Daha 16 yaşındayken Mustafa Denizli'nin gözü kapalı sahaya sürdüğü maestro, 13 yılda 6 şampiyonluk yaşadıktan sonra Ada'ya gitti. Türk futbolcusunun Avrupa'yla imtihanında bayrağı en tepeye çıkardı.


Orta Saha
Gheorge Hagi
Real Madrid ve Barcelona'da yaşamadıklarını Galatasaray'da yaşayan ve yaşatan, sarı-kırmızı gözlerin gördüğü en büyük futbol rüyası. Sadece Karpatlar'ın değil tüm Avrupa'nın Maradona'sı.


Sol açık
Cevat Prekazi
Başka hiçbir futbolcu kendisini bu kadar iyi tarif edememiştir: "Koşsaydım Van Basten'le Milan'da oynardım." İyi ki koşmadı; o büyülü sol ayağıyla sarı-kırmızı renkleri Avrupa'nın zirvesine taşıdı.


Santrfor
Metin Oktay
Profesyonel lig tarihindeki Fenerbahçe - Galatasaray derbilerinde sadece bir takımda oynayıp en çok gol atan (9) oyuncu olan Taçsız Kral, saha içinde de saha dışında da Galatasaray'la eş anlamlı olmayı başardı. Hem ağları hem de sarı-kırmızı futbol yüreklerini delip geçti.


Santrfor
Hakan Şükür
21 yıl, 383 gol her şeyi anlatıyor gibi görünse de Hakan Şükür'ün futbol tarihine bıraktığı en büyük miras, hiçbir istatistiğe sığmayacak forma aşkı ve mücadelesidir.

YEDEKLER


Zoran Simoviç
Şampiyon Kulüpler Kupası'ndaki tarihi yarı final başarındaki emeği sarı-kırmızı formaya öyle bir sinki asla unutulmaz, unutulamaz: "Kurtarılması imkansız top yoktur, Simoviç vardır."


Tanju Çolak
Gol vuruşu ustalığında sahalarımızın gördüğü en büyük yetenek. Van Basten'i geçip Altın Ayakkabı almak kaç kişiye nasip oldu ki?


Uğur Tütüneker
Mustafa Denizli'nin anlatımıyla: "Avrupa'da tarih yazan o Galatasaray kadrosunun gizli kahramanı."



Fatih Terim

11 yılda hiç şampiyonluk görmese de teknik kapasitesi ve liberodaki liderliğiyle başlı başına bir şampiyondu!

4-4-2

O Günlerden Aklımda Kalan Daima Çubuklu Sarı-Lacivert Formaların Konfetiler Arasında Sahaya Çıkışlarıdır

Metin Üstündağ


Can Barslan


Onlar iki usta yazar-çizer. Metin Üstündağ (Mest-Üst, üstte) ve Can Barslan (altta). Son demde Leman ve Penguen dergilerinden takip ettiğimiz ikiliyi bilenler bilirler ki gönül verdikleri renkler farklıdır. İstedik ki bir derbi de onlar oynasın. Sahayı kendileri seçti; langırt masası! Beyoğlu'nda buluştular, maç öncesinde birbirlerine ikramda bulundular, galibiyet yemini ettiler, sahaya çıkıp hünerlerini gösterdiler. Oyunları ve maç sonu sohbetleri gösterdi ki üstat mertebesindeki iki romantik komik adamın kitabında alan daraltmaya asla yer yok. Onlar geniş alanın füleli mizahçıları.



Metin Oktay, Galatasaraylı Met-Üst'ün isim babası.

Can Barslan için doğuştan Fenerli demek yanlış olmaz. Babası, annesi, dedeleri, nineleri, dayıları Fenerbahçelidir. "Döverlerdi zaten oğlum Fenerli olmasaydın!" diyerek takılıyor Metin Üstündağ. Met-Üst ise uzun yıllar futbola dudak bükmüş, "Futbolu afyon olarak görüp siyaseten sevmezdim" diyor. Onu, Mustafa Denizli'nin Şampiyon Kulüpler Kupası'ndaki yarı final oynadıkları yıl etkilemiş. "Taksim'den geçiyordum. Bir baktım millet kamyonetlere, arabalara doluşmuş bayrak sallayıp bağıra çağıra eğleniyor. Taksim'de 1980 sonrası ilk kez öyle bir kalabalık görüyordum. 'Ha kızıl bayrak, ha takım bayrağı taşımışım' diye düşündüm. Hatta bunlar daha da coşkulu!" Galatasaraylı olmasını ise aile içi bir sohbet etkiler: "Adımın Metin Oktay'dan geldiğini öğrendim. Babam Beyoğlu'nda kulübün sokağında büfecilik yapmış ve benimli ilgili 'Galatasaray altyapısına getiririm' diye hayaller kurarmış. Fakat hastalık geçince Toto'yu yatırıyorum. Bunları hiç konuşamadım babamla. Tam konuşma çağına geldim, babamı kaybettim. Bana da babamdan yadigar Galatasaray kaldı."


Can Bartu, Can Barslan'a adını vermiş bir efsane...

Can Barslan, ilk maçlarına babasıyla gider: "O günlerden aklımda kalan çubuklu sarı-lacivert formaların sahaya çıkış anıdır. Hala Fenerbahçe'nin çıkış tünelinde gözükmesi içimi ürpertir." Gol anındaki coşkuyu, o insanlıktan çıkış anını da ekliyor hemen: "Gaziantepspor'a karşı 3-0 ikinci yarı 4-3 yaptığımız maçı asla unutamam. Dördüncü golde tımarhanede miyim, deli miyim normal miyim, her şey birbirine girdi. Bu bir bilinç kaybı. Bu duygunun hayatta başka bir karşılığı da yok. Hastaneye gittin, eşin doğum yaptı ve çocuğun oldu. Hastanenin koridorunda yuvarlanamazsın, "Anaaaaaaagh!" diye anıra anıra bağırıp birinin omzundan diğerine binemezsin."
Met-Üst pası alıp devam ediyor: "Doktoru öpemezsin bir kere. Manyakça bir şey abi. Tanımadığın adamı öpüyorsun." Konu 4-3'e gelince Met-Üst bir itirafta bulunuyor: "Fener'in Galatasararay'ı 3-0'dan 4-3 yendiği maçta Fenerli olmak istemiştim."

Met-Üst, futbolu felsefesinden dolayı seviyor. Futbolun kendine has deyimlerini metafor olarak kullandığını belirtiyor. "Son zamanlarda takıldığım laf: Hakem, topun oyun dışında olduğu kayıp zamanı süreye ekledi. Marcel Proust'un 'Kayıp Zamanın Peşinde' başlığı gibi... Dergide bir şeyi kısa yoldan anlatmak için kullanırım futbol deyimlerini. Futbol tüm unsurlarıyla çok değişik bir dünya. Bir süre sonra kodları çözmeye başlıyorsun. Hakan Şükür iki günlük sakalla çıkarsa biliyorsun ki morali bozuk; o gün gol atamaz."
Met-Üst ayrıca taraftarlığın millet içinde millet olma halini güzel buluyor ve "tribün geçmişi olan herkesin futbolu seveceğine" inanıyor.

Can Barslan, dedesinin ölüm döşeğinde bile kendisiyle Fenerbahçe'yi konuşacak kadar takımını sevdiğini söylüyor. Bir de anlatıyor: "Geçmiş zaman, dedem bir Fenerbahçe - Galatasaray maçına gidiyor, anneannemi de 'Gel, çok güzel maç olacak' diye zorla yanına alıyor. Çok kalabalık. Bilet bulamıyorlar. İnsanlar tel örgüde delik açmış, içeri sızıyorlar. Dedem 'Durun hanım var' diyerek kalabalığı yarıp telin önüne yanaşıyor. Kendi geçiyor ama anneannem şişman kadın, sıkışıp kalıyor. Dedem anneannemi çekiştiriyor, millet de arkadan 'hadi be kardeşim' diye homurdanıyor. Dedem bağırıyor: 'Millet bir el atın'. Anneannem 'Allah senin cezanı versin adam' demeye kalmıyor, kalçasından gelen destekle giriveriyor içeri."

Met-Üst etkilendiği bir tribün hikayesini anlatıyor: "Fenerbahçe tribününden biri Bursa tarafında cezaevinde yatıyor. Bursa deplasmanına giden arkadaşları, onu unutmuyor, çekiyorlar otobüsü cezaevinin önüne ve tezahüratlarla arkadaşlarının ismini bağırıyorlar. Jandarma teyakkuzda. Vuracaklar. 'N'oluyo lan? Adam mı kaçıracaklar' derken, içerideki, tezahüratları dinleyip ağlıyor sadece."



Met-Üst maç sonunda insanlıktan çıkanları, Can Barslan ise rakip taraftarla birlikte maç izlemeyi sevmiyor. "Ya gereksiz bir centilmenlik ya da gerginlik oluyor" diyor Can Barslan ve ekliyor: "Kendi futbolcusuna bile tahammül gösteremeyen adamlara da sinirleniyorum."
Met-Üst ise klişelerle konuşanlardan bıkmış: "Adam gol kaçırıyor, yanımdaki 'Son hareketi yapamıyor' diye sinirleniyor. Sinirlenirim ben buna. Ulan hangimiz son hareketi yapabildik ki bu hayatta? Buradayız maç seyrediyoruz, sen o'sun, ben bu'yum, son hareketi yapabilsek kim bilir ne olacağız? Memleket olarak son hareketleri yapabildik mi!" İlgilerini en çok taraftar halleri çekiyor. "Adam top oynuyor, herif "Ruhsuz ib..ler" diye bağırıyor" diyerek en çok dikkatini çeken taraftar tipini anlatıyor Met-Üst: "Oğlum, futbolculuk adamın ekmek kapısı. Sahada işini yapıyor. Diyelim ki sen garsonsun, çorba getirirken biraz yavaş getirdiğinde müşteriler koro halinde 'Ruhsuz ib..' diye bağırıyorlar mı sana? Öyle bağırsalar işini yapabilir misin? Empati kurduğun zaman anlıyorsun ki futbolcuların işi çok zor."



Met-Üst kafayı futbolcuların Türklük haline takmış. "Can ve ben belki onlara daha sevecen ve anlamaya çalışarak bakıyoruz. Futbolculuk 35, bilemedin 40 yaşına kadar yapılabilir. Bu süreyi askerlik gibi gören futbolcular var; seyirciye de eziyet çektiriyorlar. En kızdığım adam Emre Belözoğlu mesela. Emre bana acı veriyor. Takımda o varsa izlemek istemiyorum, yaşlı bir adam gibi. Abi topunu oyna, beş sene sonra yoksun zaten. Keyif al, keyif ver."



Söz hangi futbolcuları sevdiklerinden açıldığında "Alex" diyor başka bir şey demiyor Can Barslan. "O koşmasın, diğer dokuz kişi koşsun yeter. Bir de Yusuf Şimşek'i izlemekten zevk alıyorum. Bazıları onu 'Halı saha topçusu' diyerek küçümsese de ben de bu yüzden seviyorum onları. Satranç ustası gibi bir hamle sonrasını görüyorlar.."



Met-Üst ise tam bir Arda Turan hayranı. "Arda aksilik olmazsa Hagi, Metin Oktay gibi efsane olacak diye düşünüyorum. Ben de Alex'i ve Yusuf Şimşek'i beğeniyorum. Messi gibi bir çocuk var bizim takımda, Aydın. Onu seviyorum. Beşiktaşlı Batuhan mesela, o cüsseyle o esneklik ilginç. Kırılıp dökülmezse çok başarılı olacak."

Konuyu 6-0'lık yenilgiye getiriyor Met-Üst: "Galatasaray 6-0 efsanesinin gerginliğini aşamıyor. Bir 7-0 olsa rahatlayacak ama Hasan Şaş'ın konsantrasyonu gibi derbide 'Ne yapıyoruz lan' dediği anda skor 2-0'a gelmiş oluyor! Kafa hep 6-0'da ve Fener taraftarı da bunu çok iyi kullanıyor." Bu skoru duyduğunda boğanın kırmızıyı görüp sinirlenmiş haline benzettiği Galatasaray için gerçek niyetini açıklıyor: "O yüzden her maçtan önce şunu diliyorum: 7-0 olsun bizim olsun!" Met-Üst heyecanlı heyecanlı bunları anlatırken Can Barslan ise sadece gülümsüyor.

4-4-2

20 Ekim 2010 Çarşamba

Derbilerin Kırmızı Hakemi Mustafa Çulcu İle Röportaj

Herkes derbi maçta futbolcuların psikolojisinden bahsediyor. Hakemin psikolojisini anlatmak da derbilerin tecrübeli ismi Mustafa Çulcu'ya düşüyor.

Mustafa Çulcu'nun yönettiği Fenerbahçe - Galatasaray derbileri...


  • 6 Kasım 2002 - FB 6 - GS 0
  • Skor 2-0'ken Ortega, 6-0'ken Emre kırmızı kart gördü. Ercan Saatçi, Çulcu'nun Ortega'yı sebepsiz yere oyundan attığını, gereksiz küfür anonslarıyla seyirciyi tahrik ettiğini söylerken, Erman Toroğlu kırmızı kartların doğru ama ilk gol öncesindeki kornerin yanlış olduğunu yazdı. Gözlemcilerse tam not verdi.

  • 9 Şubat 1997 - FB 3 - GS 2
  • Maçı izleyenler ve yorumcular hakemin skora etki ettiğini düşünüyordu. Ziya Şengül de bu görüşünü "İkinci yarıda Boliç'in atmış olduğu penaltı golünde bana göre hakem Mustafa Çulcu Fenerbahçe'ye kıyak yaptı" diyerek dile getirdi. Hagi maçta haklı bir kırmızı kart görmüştü.

"Bizim derbilerimiz başka..."

Mısır'da ve İran'da da derbi yönettim. Tahran'da yönettiğim derbide 100 bin taraftar vardı. Bu kadar kalabalığa rağmen Türkiye'deki derbiler kadar heyecan verici değildi. Bizim derbiler başka... O maçları yönetirken büyük keyif alıyorsunuz. Hele ki bu üçüncü, beşinci maçınızsa bu keyif daha da artıyor. Gergin atmosferde iyi maç yönettikten sonra muazzam bir mutluluk duyuyorsunuz.

Derbi maçı bir hakemin onur duyduğu anların başında gelir. Bu karşılaşmalar hakemin keyif aldığı, marka olmaya yönelik adım attığı bir basamaktır. Derbi maçları içinde de Fenerbahçe - Galatasaray karşılaşmaları çok zor geçer. Bu maçları yönetebilmek için hakemin deneyime ihtiyacı vardır.

Performansınızı tavan yaptırmanız lazım ki bu maçlar size verilsin. Derbi yönetmeniz için yöneticilerizin size güvenmesi gerekir. Performansınız iyi olduğunda kendinize de güvenirsiniz. Güven olduktan sonra iş kolaydır. Beklemediğiniz bir anda derbiye atanırsanız panikleyebilrsiniz. Bu da sizi sahada zora sokar. Sahada duruşunuz, vücut diliniz, ses tununuz seyirciye, taraftara, oyunculara güvensiz olduğunuzu hissettirirse performansınız düşer. Bunu önlemek için de kendinize güvenmeniz, yaptığınız işe saygı duymanız lazım. Sahada sadece yardımcılarınız ve siz varsınız.

Derbi maç öncesinde asla olağanüstü hal ilan etmezdim. Her zaman gece 11'de yatıp, sabah 7'de kalkıyorsam yine öyle yapardım. Maça çıkmadan önce bütün gazeteleri okur, televizyon programlarını takip eder, dışarıdaki atmosferi anlamaya çalışırdım. Aile içinde olan sorunlardan uzak durmanız lazım, kafanız bunlara takılmamalı. Özel birtakım problemler varsa bu sizin başarılı olmanızı engeller. Zaten eşleri zamanla hakemlerin menajerleri oluyor.

"Küfürlere aldırmazdım"

Sahaya çıktığım andan itibaren taraftar, yönetici baskısı umrumda olmazdı. Maçtan önce öyle konsantre olurdum ki taraftarın ettiği küfürleri bile duymazdım. Memorandumda dördüncü hakemimi "Küfür duyarsan kulağını işaret et, anons yaptırayım." derdim. Konsantrasyonumu sağladığımda dışarıyla ilişkim kesilirdi.

Cin gibidir topçular, sürekli sizi gözlerler. Yorulduğunuzu anladıkları anda sizinle oynamaya başlarlar. Kararsızlığınızı, tereddütlerinizi gösterirseniz, yandınız. Herkes itiraz eder. Düşünün, adam kaleden çıkıyor, 60 metre koşup itiraz ediyor.

Derbi maçlarında kamuoyu baskısı futbolcuları da hakemi de geriyor. Bunu yatıştırmak için de sarı kartlar çıkıyor. Kartlar çıktıkça ortam daha da geriliyor. Ama futbolcu oyuna odaklanır, hakem kararları üzerinde durmaz ise o zaman çok keyifli bir maç oynanır.

İyi bir hakem kriz yaratmaz, gelen krizi önler. Eğer baskıdan kurtulamazsanız ve verdiğiniz kararlara takılıp kalırsanız, hatalar kendiliğinden gelir. O an doğru olduğuna inandığınız için o kararı verdiniz; bundan şüphe etmemelisiniz. Yetenekliyseniz üstesinden gelirsiniz.

Maç sırasında her beş dakikada bir frene basmak lazım. Hakemin maç içerisinde beş dakikada bir "Ben ne yaptım, ne yapıyorum?" diyip kendisini formatlaması lazım. Aksi halde maçın akışına kendisini kaptırıp hatalar yapabilir. Zaten maçın son çeyreğine girdiğiniz zaman siz de yoruluyorsunuz. Oyundan düşmemeniz lazım.

Hasan Şaş'la diyalog...

Bir derbide Hasan Şaş'ı oyundan ihraç etmiştim. Hasan'la daha sonra karşılaştığımızda bana o gün hakemin kendisini haksız yere oyundan çıkardığını anlatmaya çalıştı. Baktım hatırlamıyor. "O maçın hakemi bendim" dedim. Bu sefer başka bir Galatasaray - Fenerbahçe derbisinde yedek kulübesinde otururken ihraç edildiğinden yanmaya başladı. "Sus Hasan!" dedim gülerek, "O maçta da ben vardım!" Bir an şaşırdı kaldı, ardından "Ağabey, hep de sen atmışsın beni." dedi, beraber gülmeye başladık.

Ünlü 6-0'lık maçın hakemiydim, o maçtan kısa bir süre sonra Fenerbahçe - Akçaabat Sebatspor karşılaşmasını yönetmek için sahaya çıktım. Isınırken, sahayı kontrol ederken, tribünden alkışlar geliyor, tezahürat yapıyorlar. Yardımcılarım, "Hocam maç çok kolay geçecek" derken, onlara "Hiç belli olmaz, siz maça odaklanın" yanıtını verdim. Maçın 50. saniyesi oynanıyordu ki Akçaabat Sebatspor gol attı. Bütün stat "O... çocuğu Mustafa Çulcu" diye inliyordu! Yardımcılarım da dağılmışlardı; süreli açıklarını kapatmaya çalıştım. Ertesi gün gazeteler "Yanlarım ağrıyor Çulcu" diye yazdı.

Hakemin eleştirilere açık olması gerekir. Tabii eleştirenler de kantarın topuzunu kaçırmamalı. Maç sonu haksız eleştirilere maruz kalınca aile bireyleri bundan sizin etkilendiğinizden daha fazla etkileniyor. Okulda, dersanede çocuklarınız, sokakta, işinde eşiniz rahatsız oluyor. Gün geldi, bana yapılan olumsuz eleştirilerden dolayı kızımın okula gitmek istemediği zamanlar oldu! Bu elbette hoş bir şey değil.

4-4-2

Fenerbahçe - Galatasaray Derbisinde Zaman Tüneli

İki ezeli rakibin asırlık rekabetinin satır başları...

Mayıs 1913
Derbide yarım kalan ilk maç. Sebep ise bitime 10 dakika kala gelen gole Fenerbahçe'nin itirazıydı...

Mart 1916
10 ay önce iptal edilen maçın kalan 35 dakikası oynadı. Galatasaray'ın attığı golle maç 2-2 sonuçlandı.

Nisan 1918
Hükmen ilk yenilgi, Galatasaray'ın lisanssız bir oyuncu oynatması sonucu geldi.



Haziran 1923
Fenerbahçe'nin attığı golün faul olduğunu iddia eden Galatasaray sahayı terk etti.

Ağustos 1924
Son dakikada çalınan penaltı maçı iptal ettirdi. Galatasaray penaltıyı 4 gün sonra boş kaleye attı.

Mayıs 1927
Kavgayla yarım kalan bir maç daha! Skor 1-1 olduğu sırada tatil edilen maçın devamında da beraberlik bozulmadı.



Haziran 1932
Fenerbahçe'in Kuşdili lokalindeki bütün belgeler ve kupalar çıkan yangınla iki saat içinde kül oldu.

Nisan 1938
Mili küme maçlarına çıkamayan ve Federasyon tarafından ihraç edilen Fenerbahçe hükmen yenik sayıldı.

Ekim 1939
Cumhuriyet Bayramı Kupası maçı adu altında oynana karşılaşma, 65. dakikada çıkan olaylar nedeniyle yarıda kaldı.

Eylül 1942
Galatasaray, stat hasılatlarından pay alamayınca ligden çekildiğini açıkladı ve hükmen mağlup sayıldı.

Ağustos 1954
Sonucun şampiyonluğa etki etmeyeceği öne sürülerek, maç federasyon tarafından oynatılmadı.

Haziran 1959
Profesyonel lig tarihinde finalin ilk maçı. Metin Oktay'ın ağları delen golü ile maçı Galatatasaray 1-0'lıküstünlükle tamamladı.



Haziran 1959
Ağları delen golden 4 gün sonra oynanan rövanşta Fenerbahçe Galatasaray'ı 4-0 yenerek profesyonel Türkiye 1. Ligi'nin ilk şampiyonu oldu.



Aralık 1972
Galatasaray'ın İngiliz hocası Brian Brich ile Fenerbahçe'nin Brezilyalı hocası Didi'nin ilk karşılaşması berabere bitti.



Haziran 1983
Ali Sami Yen Stadı'nda oynan ve 4-4 sonuçlanan maç, profesyonel lig tarihine iki takımın oynadıkları en gollü derbi olarak geçti.

Ağustos 1991
Tanju Çolak, Fenerbahçe'ye transferinden sonra Galatasaray'a karşı ilk kez forma giydi. Attığı gole karşın maçı Galatasaray 2-1 kazandı.



Şubat 2002
Hakem Ali Aydın'ın yönettiği maçta 4 kırmızı, 5 sarı kart çıktı. Maçı yedi kişi tamamlayan Galatasaray 1-0 kaybetti.



Şubat 2008
Fortis Türkiye Kupası çeyrek final maçında hakem Cüneyt Çakır, iki takımın naçında 4 kırmızı, 12 de sarı kart göstererek bir rekora imza attı.



Nisan 2009
Arda, Semih, Lugano ve Emre Aşık; hakem Fırat Aydınus tarafından kırmızı kartla cezalandırıldı.

Ne Aramıştınız

''Hayata dair ne öğrendiysem futboldan öğrendim. Çünkü top hiçbir zaman beklediğim köşeden gelmedi.''
Albert Camus.

Popüler Yazılar

Zİyaretçİler

Futbol Blog. Blogger tarafından desteklenmektedir.