Futbol ; Faİr Play, Cesaret, Mücadele ve Zafer...

16 Nisan 2014 Çarşamba

Bursaspor Galatasaray Türkiye Kupası Rövanş Maçı

Bursaspor-Galatasaray maçında bizleri nasıl bir atmosfer ve oyun bekliyor, bunlar üzerinde birkaç kelime ile tahminde bulunmak istiyorum.
Öncelikle maçın ana hatlarına girmeden önce takımların istatistiklerinden bahsetmek doğru olur sanırım. Galatasaray takımının Spor Toto Süper Lig, Ziraat Türkiye Kupası, ve Uefa Şampiyonlar Liginde çıktığı toplam 22 deplasmanda sadece 4 galibiyeti bulunmakta. Bu istatistik bile maçın Galatasaray için çok zor geçeceğinin adeta göstergesi gibi duruyor. Bu maçtan önce Türk Telekom Arena Ali Sami Yen Spor Kompleksindeki maç ise 2-0’dan 2-2’ye gelmişti hatırlayacağınız üzere. Bu da Galatasaray’ın işini zora koşan ayrı bir durum olarak göze çarpmakta. Sonuç itibariyle deplasmana çıkar durumdasınız ve ilk golü atması gereken takım sizsiniz. Evinde galibiyeti koruyamayan sarı-kırmızılı ekip maça biraz daha ofansif bir kadroyla çıkmak zorunda gibi görünüyor. Bu durum bizlere zevkli bir maç vaat ediyor gibi. Ama takımın başında Mancini gibi önceliği gol yememeye vermiş bir hoca olduğu için bu da pek garanti gibi durmuyor açıkçası. Herhangi bir takım bu maçta skor korumaya yönelik oynarsa büyük ihtimalle kötü bir sonuçla karşılaşacaktır. Çünkü her iki takımın da ofans gücü yüksek gözükmekte. Bursaspor’daki Fernandao’nun da form grafiğinin tavan yapması herhangi bir öne geçme durumunda Galatasaray’ın savunma yapmasını zorlaştıracak gibi duruyor. Bursaspor maçın başından itibaren kontrollü ve disiplinli bir takım yapısı koyarsa ortaya Galatasaray’ın işlerinin zor olduğunu rahatça söyleyebiliriz. Ki Galatasaray deplasmanlarda çok silik bir görüntü vermekte. Oyun dengedeyken maçı kilitlemeye çalışan bir Bursaspor görürsek de şaşırmayın. 0-0 veya 1-1 gibi kısır skorlu bir maç yeşil-beyazlı takıma yaramakta ki mevzubahis olan şey de kupa finali. Böyle bir vaziyet varken Galatasaray’ın işinin daha da zor olduğundan bahsedebiliriz. Önceki kupa maçları gibi yedek ağırlıklı bir kadroyla çıkmak gibi bir planı olduğunu düşünmüyorum Mancini’nin. Aksi takdirde final pek de olası gözükmüyor. Ve de biraz gerçekçi olursak elinde kalan tek kulvarın kupa olduğunu görebiliriz. Durum itibariyle kupadan elenmiş, ligdeki yarıştan da, her ne kadar yöneticiler kabul etmek istemese de, kopmuş bir takım var İtalyan hocanın ellerinde. Söz konusu haller böyleyken sayın hocanın maça sakatlar dışında as görünümlü bir kadroyla çıkması olası gözüküyor.
Bir diğer nokta ise Galatasaray’ın zaten deplasmanlarda kötü olan kadrosunun üstüne seyircisinin alacağı biletin 800 liraya fırlaması. Normalde de çok az bir taraftar desteğine sahip olacak sarı-kırmızılı ekip bu dudak uçuklatan fiyat nedeniyle daha da az bir seyirci desteğine sahip olacak gibi duruyor. Bursaspor’un maçta rakip takım taraftarını görmek istememesinin gerçekliğe dökülmüş hali gibi duruyor bu bilet fiyatları. Erkan Körüstan’ın bu konuyla ilgili verdiği demeçte fiyatların sene içinde verilen cezalar nedeniyle yoksun kalınan hasılat sonucu bu kadar yüksek olduğunu söylemesi de ne kadar inandırıcıdır sorgulamak lazım açıkçası.
Maç hakkında somut bilgiler verecek olursak sarı kırmızılı takımda Aurelien Chedjou, Hamit Altıntop ve hepsinden önemlisi Didier Drogba’nın sakatlıkları devam etmekte. Maç 20:00’da başlayacak ve maçta İlker Meral düdük çalacak.
Bu arada iç transferde Burak Yılmaz ile 2+1 yıllık bir ön protokol yapılmış olması da golcünün bu maça ekstra bir motivasyonla çıkmasını sağlayabilir. Mancini ile olan problemlerini geçtiğimiz günlerde çözen Selçuk İnan’ın da bu maçta iyi bir performans göstermesi mümkün görünüyor. Son maçtaki golün asistini de yıldız oyuncu yapmıştı. Hafta sonu oynanacak maçı da evinde Kasımpaşa ile evinde oynayacak sarı-kırmızılı takım varını yoğunu bu maça verecek gibi duruyor. Şimdiden iyi seyirler.

Yiğidoların (sivasspor) Başarısı

Merhabalar sayın futbolseverler! Umarım günler istediğiniz gibi geçiyordur. Bu yazımda size Sivasspor ve ulaştıkları başarı hakkında bahsetmeye çalışacağım. Bu takımın başarısı cidden takdire şayan bir başarı…
Öncelikle bu başarıda en büyük pay sahibi Roberto Carlos’u bu başarısından dolayı tebrik etmek gerekir. Takımın başına geldiğinden beri hiçbir zaman pozitif fuboldan vazgeçmedi. Daima takımını mümkün olduğunca ofans oynatmaya çalıştı. Türkiye’de birçok teknik direktör eğer Anadolu kulübü çalıştırıyorsa öncelikli amacı gol yememek oluyor. Roberto Carlos ise öncelikli amacını gol atmak belirledi ve bunda başarılı da oldu. Ki an itibariyle bu hafta Antalyaspor’u yenerlerse ve Trabzonspor puan kaybederse 4. Sıraya yükselmiş olacaklar. Bu Trabzonspor hariç her Anadolu kulübü için bir başarı demektir. Bu yüzden sayın Carlos övgüyü hak etmekte. Ki Sivasspor seyircisi, taraftarı, halkı, herkes Roberto Carlos’a sempati beslemekte. Başarılı olsa bile bunu kazanamayan insanlar var futbolda. Önemli bir nüanstır sempati kazanmak. Bülent Uygun döneminden beri kimsenin ulaşamadığı başarıları camiaya tekrar getiriyor gibi gözüküyor Roberto Carlos. Sezon sonunda 4. olamasa bile ben Roberto Carlos’un takımın başından gönderileceğine inanmıyorum. Çünkü dediğim gibi ortada bir pozitif futbol realitesi var, bütün Sivas taraftarı ve hemşerisinin duyduğu bir sempati var, ve Sivas şehrine getirilen Avrupa’ya gidebilme heyecanı var. Bunlar bir Anadolu takımı için önemli şeyler. Ve Roberto Carlos bu saydıklarımı Sivas şehrine yaşatır durumda an itibariyle. Ve Trabzonspor’un istikrarsız durumunu göz önüne alırsak Sivas hiç de 4.lük için geride kalacak gibi durmuyor açıkçası.
Bu başarı, tamamen çalışmanın ve üstün gayretin bir sonucu olarak gözümüze çarpıyor. Çünkü kadroya bakıldığında karşımıza çok pahalı futbolcular çıkmıyor. Demek ki takım olabilmek yıldızlara sahip olabilmekten daha önemli. Bunun en önemli örneği şu an düşme potasında bulunan Kayseri Erciyesspor. Türkiye ve dünyadan birçok tanınmış futbolcuyu kadrosunda bulunduran Kayseri ekibi için herhangi bir başarıdan bahsedebilmek şu an pek mümkün gözükmüyor. Ki sezon başında takımın başına getirilen Hikmet Karaman’la beraber hiç de azımsanmayacak şekilde iddialı görünüyorlardı. Geldiğimiz nokta itibariyle istedikleri yer arasında dağlar kadar fark olduğuna inanıyorum. Ve böyle bir takım kurduktan sonra kimse size kümede kal bu bizim için yeterli demez. Konuyu daha fazla saptırmamak gerekirse Roberto Carlos eline verilen mütevazi kadroyla şu an gelebileceği yerin daha da yukarısında diyebiliriz kısaca. Sayın hoca takımını iyi tanımış durumda, ve futbolunu ona göre oynatıyor. Her ne kadar deplasmanda silik bir görüntü verse de sonuç itibariyle Galatasaray Galatasaray’dır ve bu takım o Galatasaray’ı ligdeki son maçta yenmiştir. Biraz geriye gidersek Sivasspor’un kendi sahasında Şu an şampiyonluğu büyük ihtimalle garantilemiş Fenerbahçe’yi de yendiğini hatırlarız. Ki bahsettiğimiz iki takım sene başında şampiyonluğun en büyük adaylarıydı. Bunları başarmak her takımın yapabileceği şeylerden bir tanesi değil. Sivasspor he ne kadar istikrarsız gibi gözükse de geldiği nokta ile bu eksiğinin üstünü örtmüş durumda. Ki bu başarı Roberto Carlos’u Türkiye’nin şu anki en iyi teknik direktörlerinin arasına sokmakta. Ve kişisel olarak ben Carlos’un Mancini’den daha başarılı olduğunu düşünüyorum lig bazında. Elde bulunan kadrolarla gelinen noktalara bakıldığında Trabzonspor ve Galatasaray takımları Sivasspor’un elde ettiği başarının altında kalmış gibi duruyor açıkçası. Seneye Sivasspor Avrupa’da oynarsa büyük ihtimalle Roberto Carlos önümüzdeki günlerde daha tanınmış bir kulüple de anlaşabilir açıkçası.
Sonuç olarak, Carlos, Sivasspor’a tarihinin en iyi lig derecelerinden birini kazandıracak gibi duruyor. Umarım yanılmayız.

Kayserierciyes Takım analizi

İyi günler! Bu yazımda size sadece bir takım hakkında analizlerimi sunmak ve bunları mantıklı bir çerçevede kanıtlamak için uğraşacağım. Umarım yazımda görülen hatalar asgari düzeyde olur.
Bahsetmek istediğim takım Kayseri Erciyesspor. Bu takım sene başlarken çok iddialıydı. Aldıkları ve kiraladıkları önemli oyuncular ve analizlerine bakacak olursak;
Björn Vleminckx: Geçen sene Gençlerbirliği’nde adeta harikalar yaratmıştı bu oyuncu. Bu nedenle Erciyes takımına geldi. Fakat hayal kırıklığından başka bir şey göremiyoruz.
Randall Azofeifa Corrales: Bu oyuncu da Vleminckx gibi Gençlerbirliği takımından geldi. Gençlerbirliği’nde bir istikrar abidesi olan ve büyük takımlara karşı oynadığı futbolla ilgileri toplayan oyuncu Kayseri Erciyesspor’a pek bir şey katmışa benzemiyor.
Senijad Ibricic: Kasımpaşa’dayken ismini duymaya alıştığımız oyuncu Kayseri ekibine geçtikten sonra adeta ortalıktan kayboldu. Takımın da kötü olması bunda başrol oynayan etmen gibi duruyor.
Yiğit Gökoğlan: Galatasaray’dan kiralanan bu oyuncu, Erciyes’e gittikten sonra isminden pek söz ettiremedi. Galatasaray’ın onu Kayseri’ye yollarkenki amacı tecrübe kazanması şeklinde gözükürken Kayseri macerası Yiğit için pek iyi gidiyora benzemiyor.
Pape Diakhate: Avrupa’nın üst düzey liglerinde oynamış bu oyuncu da Erciyes’e pek bir şey katmış gibi durmuyor. Oyuncunun CV’sinde Lyon olması ve Erciyes’e geldiğinde böyle bir durumla karşılaşması çok ilginç gözüküyor.
Georges Mandjek: Alman liglerini ve Fransız ligini gören futbolcunun Erciyes’e pek bir şey katmamış olduğunu görmek Erciyes yöneticileri için can sıkıcı olmalı.
Bakaye Traore: Milan gibi bir kulüpten gelen bir oyuncunun kulübe çok şey kazandırması beklenir ama Erciyes’in bulunduğu nokta bu yönde bir ışık vermiyor.
Cem Can: Spor Toto Süper Ligin gediklisi olan bu oyuncunun takıma katılışı başta bir avantaj gibi gözükse de takıma pek bir şey kattığı gözlemlenemedi.
Turgay Bahadır: Geçen sene İstanbul Büyükşehir Belediye’den tanıdığımız Turgay, bu sene de başarısız olan bir kulübün oyuncu listesinde yer almakta. Bu onun şanssızlığı sanırım.
Kısaca transferlerden bahsetmek gerekirse durum bu... Görüldüğü üzere yukarda bahsedilen transferlerden hiçbiri kalitesiz gibi durmuyor. Yine bu kaliteye yakın seviyede diğer transferler de var fakat hepsinden bahsetmek çok enikonu uzun olacağından kısa tutmaya çalıştık. Bu tür transferler yaparak başarısız olmak, bir kulübün isteyeceği en son şeylerden bir tanesidir. Ki, ellerindeki imkanlar da hiç fena değil. Sonuç itibariyle ülkenin en yeni statlarından biri olan Kadir Has stadında oynuyorlar maçlarını. Bakılırsa imkan olarak birçok süper lig takımını üçe dörde katladığı görülebilir. Hal böyleyken böyle bir başarısızlık tablosuyla karşılaşılıyorsa şapkayı öne koyup düşünmenin zamanı gelmiş de geçiyor bile sanırım. Benim bu başarısızlıkla ilgili fikrim takıma çok fazla transfer yapılmış olması ve iskeletin bir türlü oturtulamamış olması. Önceden bir takım iskeleti oturtulabilse belki de takım bu kadar kötü bir noktada olmayacaktı. Burada suçun büyük bir kısmı teknik kadroya düşüyor. Çünkü koca bir sezon geçmiş durumda ve hala bir istikrardan söz edilemiyor. Benim kanaatim PTT. 1. Ligden gelen kadro korunmuş olsaydı takımın daha da başarılı olabileceği yönünde. Yeni bir kadro oluşturmak ve sonrasında o kadrodan bir as 11 çıkarmak her zaman zor bir görev olmuştur. Erciyesspor bu sene bu durumla karşılaşmış ve şimdiye dek de bir türlü düzene oturamamıştır. Umarım Erciyes takımı önümüzdeki haftalarda bu imkanların ve kadronun hakkını vermeye başlar ve takımını mutlu eder. Yoksa PTT. 1. Lig Kayseri temsilcisi için pek de uzak gözükmüyor açıkçası..

15 Nisan 2014 Salı

Beşiktaş da Bilic Dönemi Hakkında Görüşlerim

Beşiktaş neden bu sene başarılı olamadı… Bu yazımı tamamen bu konu hakkında yazacağım ve enine boyuna değinilmedik bir nokta bırakmamaya çalışacağım. Hatam olursa affola. Hakem hatalarından bahsetmenin doğru olmayacağını düşündüğüm için böyle bir seçenk hakkında bir görüş bildirmeyeceğim.
Öncelikle teknik kadroya denecek bir laf olmadığını düşünüyorum. Slaven Bilic dünya standartlarına göre gayet başarılı bir teknik direktör olmuştur bugüne kadar. Herhangi büyük bir kulübün yöneticisi olsaydım onu takımımın başında görmek isterdim açıkçası. Ki, Beşiktaş’a kötü bir futbol oynattığından dem vurmak ona çok büyük bir haksızlık olur. Elinde bir ya da iki gömlek daha iyi bir takım bulunsaydı bu sene şampiyonluğu göğüslemekte hiçbir zorluk çekmezlerdi benim düşünceme göre. Ayrıca sportif direktör olan Önder Özen de Türkiye’nin sayılı profesyonellerinden biridir. Kendisi bir Fenerbahçeli olmasına rağmen Beşiktaş takımına elinden geleni vermeye çalışmış ve çalışmaya devam ediyor da. Açıkçası direk Önder Özen’i de teknik direktör olarak getirebilirdi Beşiktaş. Veya herhangi bir kulüp Önder Özen’i teknik direktör olarak başına getirebilir. Eminim gideceği her kulüpte bir şanssızlığa uğramazsa başarılı olacaktır. Pozitif futbol felsefesini benimsediğini katıldığı herhangi bir programda veya verdiği bir demeçteki her cümleden anlayabilirsiniz. Umarım Türk futboluna kendileri daha da katkı verebilirler.
Futbolcu kadrosuna gelirsek bir takım eksikliklerden bahsetmek yerinde olur sanırım. İlk 11 hakkında konuşmak gerekirse kaleci Tolga mükemmel bir kaleci, bir teknik direktör olsam onu takımda istememem için herhangi bir sebep olmazdı. Profesyonelliği ve yetenekleri yanında çok iyi bir insan olması da mükemmel bir artı olarak göze çarpıyor. Stoperler Türkiye şartlarında ideal olarak duruyor. Sağ bek Serdar Kurtuluş adeta pimi çekilmiş bir bomba gibi. Nerde ne yapacağı belli değil oyuncunun. Bu yüzden Beşiktaş’ın sağ tarafının yeterli kuvvette olduğuna inanmıyorum. Önündeki Gökhan’ın da ofansa daha yatkın olduğunu düşünürsek Beşiktaş savunmasının sağ taraftan adeta gedikli olmasının pek şaşırılacak bir yönün olduğunu düşünmüyorum. Ramon Motta ise genel olarak herkesten geçer not almışa benziyor. Bu yüzden onu artı olarak yazmak gerektiğini düşünüyorum. Orta sahaya geldiğimizde ise Atiba’nın Türkiye’deki verimli yabancı orta sahalardan biri olarak lanse edilmesine kimsenin ses çıkaracağını zannetmiyorum. Atiba adeta bir dinamo gibi sürekli savunma ve hücumda etkili performanslar veren bir isim. Yanında Fernandes oynadığında daha savunma yönlü oynuyor. Ona geçer not vermezsem sanırım ülkeden kovulurum. Fernandes ise bir dönemden sonra artık düşüşe geçmiş durumda ve şu an formsuzluğu göze çarpıyor. Öndeki Olcay-Oğuzhan-Gökhan üçlüsüne gelirsek bu üçlünün yegane problemi çok genç olmaları. İleride bu üçlü Beşiktaş’da devam ederse takımı çok ileri taşıyacaktır. Fakat sonuç itibariyle pozisyon bilgisi enerjiden ve süratten daha önemli olduğu için bu eksik Beşiktaş’ta mevcut bulunmakta. Öndeki Almeida bu sezon herkesi şaşırtmış durumda. Önceki senelere göre daha formda olan Portekizli bu sene de sakatlıklardan kendini kurtaramadığı için takımını bazı maçlarda yalnız bırakmak durumunda kaldı. Yedeği olarak sadece Mustafa Pektemek’in bulunması ise bir handikap olarak göze çarpmakta. Büyük bir takımın birkaç tane ilk 11 düzeyinde santraforunun bulunması çok önemli ir detay. Fakat Beşiktaş’ın maddi durumundan dolayı böyle bir lüksü olmadığı için takım o bölgede sıkıntı çekiyor.
Genel olarak futbolcu kadrosunun yeterli olmaması Slaven Bilic’in elini bağlar durumda. Hakem hatalarını göz ardı etmemiz gerekirse sonuç bu olarak çıkıyor. Genel tecrübe sıkıntısı ayrıca takımın son dakikaları oynayamamasına neden açmakta ki bu büyük bir takımda olmaması gereken bir durum.

6 + 0 +4 Yabancı Kontenjanı

Yabancı kontenjanı… Bütün ülkenin bağıra çağıra karşı çıktığı, nerdeyse bütün spor adamlarına göre mantığının bir mantıksızlıktan ibaret olduğu bir kavram. Futbolumuzda yabancı kontenjanının yeri nedir? Bu yazım bunu açıklamak üzere olacak. Umarım okumayı bitirdiğinizde bu kotanın mantıksızlığını siz de anlamış olursunuz.
Evet, sözde bu kural, Türk oyuncuları korumak, onların ligde tutunabilmesini sağlamak, yabancı futbolcular arasında yer edinmelerini kolaylaştırmak için var. Buna ne kadar katılırsınız bilmiyorum ama ben neresinden tutsam bu kural elimde kalıyor. Sebeplerine gelirsek;
1.       Türk futbolcular bu kurala güvenerek yeterli eforu sarf etmiyor, kapasitelerinin çok altında bir futbol oynayarak el yakan fiyatlara diğer kulüplere gidiyorlar. Bu kural kaldırılırsa emin olun Türk futbolcular daha çok efor sarf edecektir. Çünkü artık onları koruyan bir kural olmayacak ve gereken performansı sergilemezlerse büyük ihtimalle takımlarında yer bulamayacaklardır. Sonuç itibariyle ekmeklerini futboldan çıkardıkları için de daha çok çalışmak onlar için farz niteliğine bürünecektir. Ve bu birçok açıdan Türkiye’ye katkılar sağlayacaktır;
a.       Ligin kalitesi bu sayede acayip derecede artacaktır. Oyuncular arasındaki rekabet adeta tavan yapacak, yerlinin yerini yabancı, yabancının yerini yerli doldurabilecektir. Şu anki standart koşullarda bunlar pek de mümkün gözükmemektedir. Kemik yabancılar ve kemik yerlilerin etrafında kurulan takımlar pek de azımsanmayacak sayıdadır. Yedekler ile as oyuncular arasında uçurum oluşturacak kadar farklar bulunmaktadır.
b.      Rekabet, yalnızca lige değil, milli takıma da yansıyacaktır ki bu 2008’den beri özlenen başarıları geri getirecektir. İyi bir takım ancak rekabete gebe bir ortamdan çıkar ki gurbetçi oyuncular hariç genelde milli takım hocaları takıma ligde “kötünün iyisi” olarak görülen oyuncuları almak durumunda kalmaktadırlar.
c.       Yabancı kotası nedeniyle el yakan ücretlere takım değiştiren yerli oyuncular görmek pek de mümkün olmayacak, bu belki de futboldan tüccar beyinli yöneticilerin el çekmesini sağlayacaktır. Bu durumun da futbola katacaklarını anlatmaya çalışsak bir hikaye kitabı kadar yer kaplar.
2.       Ülkemize getirilen yabancı oyunculara servetler ödenmek zorunda kalınıyor. Çünkü kendini geliştirmek zorunda olmayan yerli oyuncular onların yerini doldurmakta çok aciz kalıyorlar. Ki bunu yapabilenler de günümüz şartlarında 5 Milyon Euro’nun altında takım değiştirmiyorlar. Çalışmak zorunda kalacak oyuncular artık yabancı oyunculardan formayı kapabilecek hale gelebilir belki de bu kural kalkarsa.
3.       Avrupa kupalarında mücadele eden takımlarımız adeta dünya karması gibi duran yabancı takımlar karşısında aciz kalmaktadırlar ki bunun sebebi ligde oynayamadıkları için Avrupa Kupalarında istenilen verime çıkamayan yabancı oyunculardır, ayrıca da takımın ihtiyacı olan yabancı oyuncuların yerel lig bazında kontenjan sınırı nedeniyle oynatılamamasıdır.
Ayrıca, madem Türk oyuncuları bu kural ile korunuyor, neden Türk milli takımına bu “korunma” yansımıyor? Netice itibariyle karşımızda son 3 turnuvaya katılma vizesi alamayan bir Milli takım bulunmakta. Bu “korunan” oyuncular neden milli takımlarını yukarı taşımaktan acizler? Ve madem yabancı oyuncu sınırlamasından yana tavır koyuluyor, neden iyi performans sergileyen ve kendi milli takımlarına seçilemeyen yabancı oyuncular devşirilip milli takıma sokulmaya çalışılıyor? Bu duruma “Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu?” dersek hiç de haksız olmayız sanırım. “Korunan”  yerli oyuncular mesele milli takım olunca neden korunmuyor? Ve de, neden diğer Avrupa ülkelerinde böyle bir sınıra ihtiyaç duyulmadan milli takım başarısına ulaşılabiliyor? Eğer başarının anahtarı yabancı sınırını korumak ise neden bunu işlevde tutan yegane ülke biziz? Sadece bizim mi kafamız çalışıyor? Bu mudur yani? 
Açıkçası böyle şeyler mevzu bahis iken yabancı kontenjanı sınırlamasını savunmak abesle iştigale girer. Bizden söylemesi…

Ne Aramıştınız

''Hayata dair ne öğrendiysem futboldan öğrendim. Çünkü top hiçbir zaman beklediğim köşeden gelmedi.''
Albert Camus.

Popüler Yazılar

Zİyaretçİler

Futbol Blog. Blogger tarafından desteklenmektedir.