Futbol ; Faİr Play, Cesaret, Mücadele ve Zafer...

24 Şubat 2014 Pazartesi

Ezeli Rakipler Hakkında Analizler

Merhabalar! Bu yazımda Galatasaray’ın neden başarısız olduğundan, sonrasında da Fenerbahçe’nin geçen seneye göre kendine neler kattığından bahsedeceğim. Umarım yazdığım şeyler size göre mümkün olduğunca elle tutulur olur. Bazı spor yorumcularının yaptığı gibi spekülasyonlar ve okurları/izleyenleri başka diyarlara götüren yorumlar yapmamaya gayret edeceğim.
Öncelikle, Fatih Terim’in sezon başladıktan sonra takımın başından “kovulması” tamamen mantıksız bir hareketti. Bunun nedeni Fatih Terim’in Mancini’den daha iyi bir teknik direktör olması, Türkiye şartlarını daha iyi bilmesi, vs. değil. Sonuç itibariyle sezon başında kurulan takım Fatih Terim felsefesine göre kurulan bir takımdı. Ve sonrasında da bir teknik direktör değişimi tamamen farklı bir takım ihtiyacını doğurmuş oldu. Eğer şampiyonluğa oynayan bir kulüpseniz sezon ortasında teknik direktör değiştirmek size çoğunlukla başarı yerine başarısızlık getirecektir. Bu yüzden ben Galatasaray yöneticisi olsaydım böyle bir değişime izin vermemeye çalışırdım. Teknik direktör değişikliği herhangi bir takım için işe yarayabilir, fakat eğer teknik direktör değiştiren takım şampiyonluğa oynayan bir takım ise bu işleri berbat edebilir. Galatasaray bu sezon bunu yaşadı. Birçok kişi gibi, Galatasaray yöneticilerinin şampiyonluktan bahseden demeçleri bana da inandırıcı gelmiyor açıkçası. Bu söylediklerine kendileri inanıyor mu çok merak ediyorum. Çok ileri gitmek istesem de bu sadece taraftarı kandırmaktır. Bu durumda takım yönetiminin siyasete döndüğünden bahsedilebilir.
Yukarda bahsettiğim gibi takımın üzerine kurulduğu felsefe bir şey iken, Mancini’nin uygulatmaya çalıştığı felsefe bambaşka bir şeydi. Bu, hem futbolcuları hem de teknik heyeti yorar. Ünal Aysal’ın yerinde olsam teknik direktör değişikliğini mümkünse sonraki sezona ertelerdim. Ki bu sayede yeni gelen teknik direktör kendi felsefesini oturtabilsin.
Yukarıdakilere ek olarak aklımdan sürekli geçen bir şeyi eklemek istiyorum. Bugüne kadar Galatasaray’a gelmiş kaç tane hoca bu takıma savunma yaptırmaya çalışmış, planlarını önce gol yememeye odaklamış ve başarılı olmuştur? Bunun cevabı bugüne kadar sadece Lucescu’dur. Başka herhangi bir teknik direktör Galatasaray’ı öncelikle gol yememeye odaklayarak başarıya ulaşamamıştır. Mancini gibi bir teknik direktörün, yani savunma baş tacı eden bir hocanın, Galatasaray’a gelmesi öncelikle herkesi şaşırtmıştı. Ki, Fatih Terim ile Mancini felsefeleri arasında dağlar değil kıtalar kadar fark vardı. Bir hoca takımı öncelikle hücum için kurarken diğeri önceliği savunmaya veriyordu. Mancini bir sezon başında gelseydi belki daha şanslı olabilirdi fakat sezon ortasında geldiği için ona da bir suç yüklemek bence mantıksız olur.
Eğer Fenerbahçe’ye gelirsek, bu sezon Fenerbahçe Aykut Kocaman dönemine göre bir çağ atladı diyebiliriz. Ersun Yanal, takımın önceki senelerdeki mantalitesini tamamen değiştirdi ve önceliğini hızlı hücum organizasyonlarına verdi. Önceden “Gol yemeyeyim, illa ki sonra gol bulurum.” diyen Fenerbahçe bu sezon bütün gücüyle rakiplerine saldırmaya başladı. Söylemesi ilginç ama geçen seneki Galatasaray kimliği bu sene Fenerbahçe’ye geçti. Ki genelde böyle bir kimlikle oynarsanız Türkiye’de başarılı olursunuz. Büyük takımlarla oynarken gol yememeyi düşünebilirsiniz, skora da yatabilirsiniz fakat bir Anadolu kulübüyle oynarken önceliği gol yememeye verirseniz çok kısır bir maç İzlemeye mahkum olursunuz. Emin olun karşı taraf da gol yememeye bilenmiştir. Bu yüzden eğer şampiyonluk gibi bir iddianız varsa önceliğiniz hücum olmalıdır Türkiye’de. Bunu yapmazsanız şampiyonluk gibi bir şey sizin için pek gerçekliğe dökülecek gibi durmayabilir. Ki bu seneki Galatasaray’da sanırım bu açıkça görülüyor.
Son olarak da Galatasaray’ın deplasmanlardaki silik görüntüsünün büyük bir takıma yakışmadığını belirtmek isterim. Eğer şampiyonluk istiyorsanız deplasmanda kazanmayı bileceksiniz. Aksi takdirde hayalleriniz suya düşer ve siz de onlarla birlikte gemiden kovulursunuz.

Galatasaray Neden Geçen Sene Kadar Başarılı Olamadı

Bu yazımda Galatasaray’ın geçen seneki kimliğinden neden uzaklaştığına ışık tutmaya çalışacağım. Aklıma gelen her şeyi mantıklı bir çerçevede sizlere sunmak için elimden geleni yapıp gerçeklerden sapmamaya özen göstermek ilk prensibim olacak. Umarım herkes için faydalı bir yazıya imza atabilirim.
Her neyse, ilk sebep takım iskeletinin Fatih Terim döneminden kalma olması. Fatih hoca mümkün mertebe takımı sahaya hücum presle sürerdi. Bu, rakibin nefes almasını engeller, Galatasaray savunmasına pek bir iş düşmezdi. Ancak Galatasaray yüklendiğinde bir kontra atak savunmayı zorlardı fakat bu da pek bir problem yaratmazdı bu oyun şablonunda. Galatasaray, takım halinde aktif hücum ve aktif defans yaptığı için başarının kapısını aralamıştı. Hücum pres günümüzde özellikle Avrupa’nın büyük takımlarının uyguladığı önemli bir silahtı ve Fatih Terim’in Galatasaray’ı bunu çok mükemmel bir şekilde başarıyordu. Ki kadro da hemen hemen geçen seneki takım ile aynı olduğu için bu sene de aynı mantaliteyle oynatılması mantıklı olurdu. Fakat, teknik direktör değişimiyle bu felsefe değişti ve Galatasaray Mancini ile birlikte hücum presten vazgeçmiş bir yapıya büründü. Artık sahada her şeyi tamamen kontrollü bir şekilde yapmaya çalışan, hücum yaparken fazla risk almayan bir Galatasaray vardı. Bunun Galatasaray’a uyup uymayacağı açıkçası sorgulanır bir şey konumundaydı. Çünkü Galatasaray hiçbir zaman savunma yaparak bir yerlere gelmemiştir. 1996 yılından beri hangi teknik direktör hücum yapmayı geri plana attıysa sistemi Galatasaray’da başarısız olmuştur. Ki Mancini de ilk senesinde bu batağa saplanmış gibi duruyor. Önümüzdeki sezon neler yapabileceğini görmek lazım.
Galatasaray’ın deplasmanlarda çok silik bir yapı göstermesi de bu seneki başarısızlığın temel noktalarından bir tanesi. Galatasaray, içerde gerçek bir aslan gibi top oynarken deplasmana çıktığında adeta bir kediye dönüyor. Kazandığı deplasman sayısı bir elin parmaklarını bulmuyor sarı-kırmızılı ekibin. Ki böyle bir istatistikle şampiyon olmayı düşlemek hayalperestliğin ötesine geçemez. Galatasaray taraftarı hadi bu deplasman dedikçe hayal kırıklığına uğradı. Bu sebepledir ki zirve yarışından Galatasaray bu kadar uzaklaşmış bir durumda. Deplasmanda beraberliğin bile kötü sayıldığı bir futbol kulübünde siz deplasmandan galibiyet çıkarmaya hasret iseniz bu sizi elbette şampiyonluk yolundan çıkaracaktır. Mancini’nin önce savunma diyen felsefesi Galatasaray’ı deplasmanlarda hücum futbolu oynamaktan alıkoymaktadır. Fatih Terim döneminde iç saha-deplasman farkı bu kadar yoktu. Nedeni ise takımın deplasmanda koyduğu duruşun kendi sahasından pek bir farkının olmaması idi. İç sahada taraftarıyla bütünleşen takım kontrolü elinden bırakmazken deplasmanda taraftar desteğinden yoksun olunca adeta kimliğini kaybeder hale gelmiş durumda. Bu durum seneye de devam ederse Galatasaray bir sene daha şampiyonluktan uzak kalmış olacak. Bu durumu değiştirmenin yolu ya teknik direktör değişikliğine gitmektir, ki Galatasaray’ın önceden beri gelen felsefesini sahaya koydurabilecek birinin gelmesi bu noktada faydalı olur, ya da Mancini’nin sene sonunda her istediğini yaptırabileceği bir kadro kurmasıdır. Aynı kadroyla devam edilmesi halinde başarının gelmeyeceği açıktır ki istenilen savunma düzeyine de ulaşamayan bir takım görüntüsündedir Galatasaray. Beklemek ve gelecek seneyi görmek bence en mantıklı tutum olur. Bir hocayı yarım sezon verip başarısızlığından sonra onla yolları ayırmak bence o hocaya haksızlık olur ki bahsi geçen hoca da bütün dünyanın tanıdığı Mancini’dir. Ayrıca Mancini’nin istatistiklerine bakıldığında ilk senesinde genel olarak başarısız olduğu göze çarpar. Sonraki senelerinde ise takımı müthiş bir savunma düzeyine ulaşır, ve bu savunma anlayışıyla beraber hücum gücü de artar ve şampiyonluğa ulaşır.
Sonuç itibariyle, Galatasaray büyük bir felsefe değişikliğini sancılarını çekmektedir. Bu sancılar sona erdiğinde Galatasaray büyük ihtimalle tekrar iddialı bir takım haline gelecektir.

2 Şubat 2014 Pazar

Eskişehirspor 2 - 1 Fenerbahçe




Fenerbahçe için ikinci yarıdaki zor olduğu söylenegelen deplasman serisinin ilkinde puan kaybı yaşandı. Hem de kötü bir futbolla. Karabük maçındaki gibi sahada ezilen bir takım yoktu ama, kalite olarak beklenilen düzeyde değildi takım.

Maçın başın itibaren ilk yarım saatte Fenerbahçe orta sahası rakibe çok kolay geçiş izni verdi. Eskişehirspor pek fazla zorlanmadan, baskı yemeden rakip kaleye doğru ilerledi. Fenerbahçe orta sahası iyi pres yapamadı, baskılı oynayamadılar. Özellikle Holmen uzun bir aradan sonra oynadığından dolayı kendinden değildi. 

Fenerbahçe ileriye çıkmakta zorluk çekerken Moussa Sow içeri kat ederek orta sahada adam fazlalığı yaratıp takımı rahatlatmak istese de bu da tutmadı. Fenerbahçe nitelik sorunu yaşıyordu bu bölgede. Ve Bienvenue'nün golü geldi, Fenerbahçe geriye düştü.

Ardından çabucak reaksiyon gösteremediler. Ersun Yanal Emre'yi ısındırmaya gönderdi, muhtemelen Holmen'le yer değiştirmeyi düşünüyordu. Ancak Webo sakatlanıp oyundan çıkınca ve yedekte de bir başka golcü olmayınca, Emre Holmen'in değil Webo'nun yerine oyuna girdi. 

Sow en uca geçti, orta saha da 4'lendi, Emre ile birlikte kalabalıklaştı. Az önce bahsettiğimiz bu nitelik sorunu kısa vadede çözüldü, Fenerbahçe belki de maçın başından beri ilk kez üst üste olumlu paslar yapıp organize bir şekilde kaleye akın yaptı ve beraberlik golü geldi. Atağı başlatan pas Emre'den gelmişti. 

Ardından son 5 dakikada oyunun kontrolünü ele aldılar, Caner'in de hücuma olan desteği takdire şayandı.

Ancak kısa vadede beraberlik golünü getirip orta sahaya ilaç olan Emre değişikliği, ikinci 45 dakikada işe yaramayan bir plana döndü. Fenerbahçe 4 orta sahayla, asimetrik bir dizilişle oynuyordu. Ne baklavalı ne de klasik 4-4-2 orta sahasıydı bu. Ve oyuncu profilleri açısından da defansif özellikleri yüksek olan oyunculardan kurulu bir orta sahaydı.

Haliyle top ileri taşınamadı, Holmen, Meireles ya da Emre ileriye dripling yapmadılar, rakibi zorlamadılar. Kuyt ve Caner'in bireysel çabaları yetmedi, Sow ileride yalnız başına kaldı. Eskişehirspor orta sahada kalabalık olmamasına rağmen Fenerbahçe etkinlik gösteremedi. Baskı ve pas kalitesi eksikliği vardı.

Holmen'in çıkıp Mehmet Topuz'un oyuna girişini ileriyi zorlama adına olumlu bir değişiklik olarak yorumladım. Ancak aynı dakikalarda Ertuğrul Sağlam risk alıp Necati ve Kamara'yı oyuna sürünce maçın kontrolü tamamen ev sahibinin eline geçti. Erkan Zengin, Necati, Tarık, Jorquera ile topa sahip oldular, Fenerbahçe kalesine sık sık akın yaptılar.

Fenerbahçe orta sahada pas organizasyonunu bir türlü kuramazken Salih 79. dakikadan daha önce oyuna girebilirdi. 

Ancak Eskişehir 83'te Erkan Zengin'in harika golüyle galibiyet golünü attı. Maçın en iyisinden gelen bir galibiyet golüydü.

Sonuç olarak, Fenerbahçe'de yedek forvet sorunu ortaya çıktı. Emenike sakat, Webo da sakatlandı. Kulübede adam yoktu. Ayrıca orta saha merkezinin ileriye destek veremediği de gördük. Puan farkı yarın 7'ye inebilir ayrıca.

Ne Aramıştınız

''Hayata dair ne öğrendiysem futboldan öğrendim. Çünkü top hiçbir zaman beklediğim köşeden gelmedi.''
Albert Camus.

Popüler Yazılar

Zİyaretçİler

Futbol Blog. Blogger tarafından desteklenmektedir.