Futbol ; Faİr Play, Cesaret, Mücadele ve Zafer...

27 Ocak 2014 Pazartesi

Gol Krallığı

Futbol sevgisi insanın ilk topla tanışmasıyla başlar.Yıllar geçtikçe de katlanarak artar.Hele ki erkek çocuğuysanız futbol hayatınız da önemli bir rol oynar.Hatta hayatınızın merkezin de futboldan başka bir sevgiye yer yoktur.Aşık da olursunuz ama futbol sevgisinin yeri hep ayrıdır.Kimsenin de o sevgiye müdahale etmesine tahammül edemezsiniz.
Futbolla alakalı her şey sizin önceliğinizdir.Gazete okurken ilk açtığınız sayfa Futbol sayfası olur.Futbolcuları ve hayatlarını çok iyi bilir , takip edersiniz.Hangi futbolcu bu sezonda kaç gol attı sizden iyi kimse bilmez.Değil Türkiye Dünya Liglerinde ki golleri bile ezbere bilirsiniz.Hatta tuttuğunuz takımın haricin de birde tuttuğunuz Futbolcunuz vardır.Onun Gol Krallığı olmasını arzularsınız.Her hafta atılan gollere bakıp sizin tuttuğunuz futbolcunun golünü hesaplarsınız.Artık bunun için büyük bir kolaylık var.
Sitemiz bünyesinde oluşturduğumuz Gol Kralı cetvellerin de kim ne kadar gol attı.Kim gol krallığına yakın.Gol kralı olmak için kaç gol atılması lazım ? hepsi ile alakalı en güncel yazıları bulabileceksiniz.Sitemiz her hafta güncellenip tamamen sizin istekleriniz göz önün de tutularak hazırlanmıştır.





http://www.golkralligi.com/

9 Ocak 2014 Perşembe

Bloglar Öldü, Medyada Yeni Dönem Başladı!




Ben bu blogu Ocak 2010'da açmadan önce, Türkiye'deki futbol bloglarının zirve yaptığı bir dönemdeydik. Blogları okuyunca futbol hakkında aslında ne kadar az şey bildiğimi, kalıplaşmış analizlerin dışına çıkıp daha büyük şeyler görmenin zamanının geldiğini farkediyordum. Aceto Balsamico, Noat Samisa, Uçan Hollandalı, Borges, Alper Öcal, Parma Maniac, Papazın Çayırı, PCLionFC ve daha niceleri, her gün bir şeyler yazarlardı. Her gün yeni bir şey öğreniyordum. Sabahları kalktığımda blog listemi kontrol edip yeni yazıları okumak için can atıyordum. O kadar keyifliydi ki, inanılmaz zevkliydi. Gün içinde birden fazla blogun güncellendiğini görünce kendi kendime heyecanlanır, önce hangisini okumaya başlasam diye tatlı bir telaş içine girerdim. O dönemi çok özlüyorum.

Ardından hayatımıza twitter girdi. Oradaki gündemi takip edip oranın bir parçası oldu herkes. Bloga yazı yazma sıklıklarını giderek azalttılar. Ve 2011 Temmuz'undaki şike dalgasının ardından artık neredeyse ölme noktasına geldi bloglar. Ya ayda bir yazı giriliyordu, ya da tamamen kapandılar.

FutbolBurada.com sitesinde birliktelik oluşturdular ama site kısa sürede kapandı. Hayatım Futbol dergisi de hala varlığını sürdürüyor. Ama bence yetmiyor.

Tabi bundaki en büyük etkenlerden biri de blog yazarlarının ününün blog dünyasının dışına çıkıp başka kapıların açılmasını sağlamasıydı. Yukarıda saydığım blogcular (Aceto ve Parma hariç) ve bazı başka isimler, artık yazılı ve görsel medyada çalışmaya başladılar. Ulusal gazetede yazı yazma, iddaa tahminleri yapma, radyo programları yapma ve televizyon ekranlarına çıkma dönemi başladı. Hepsi bunu hak etmişlerdi. Helal olsun. Bilgi birikim ve kalemlerinin kuvvetliliğiyle, futbolu daha geniş bir alanda yorumlama imkanı buldular. Umarım çok daha iyi yerlere gelirler. Yeni nesil medyanın bir ayağını şimdiden oluşturuyorlar zaten.

Ancak hal böyle olunca, bloglarına artık iyice yazmamaya başladılar. O eski yazıları, o tatlı blogları özlüyorum. Keşke o dönemlere dönebilsek. Yine de bana başka bir ufuk kazandırdıkları için hepsine teşekkür ediyorum.

2 Ocak 2014 Perşembe

Genel Bir Fenerbahçe Analizine Ne Dersiniz?

Genel bir Fenerbahçe analizine ne dersiniz? Birazcık futbol sohbeti sizin için fena olmaz sanırım. Genel olarak Fenerbahçe futbol kulübünün ligdeki başarısından bahsetmek istiyorum sizlere.
Öncelikle, Fenerbahçe’nin şampiyonluk yarışı kızışmadan önce diğer kulvarlardan çekilmesi, diskalifiye edilmesi lig için bir avantajdı. En büyük rakibi Galatasaray’ın henüz bir ay önceye kadar üç kulvarda mücadele etmesi de bu doğrultuda sarı-lacivertli takım için avantajlı bir durumdu. Ne yazık ki bugüne kadar ülkemizde hem Avrupa hem lig başarısını aynı anda sürdürebilen takımlara rastlamak pek mümkün olmamıştır. Bu yüzden dediğim gibi Avrupa kupalarında mücadele etmemek, kupadan da elenmek Fenerbahçe’nin lig adına ekmeğine yağ sürdü. Gönül isterdi ki Fenerbahçe hem Avrupa’da hem ligde kıyasıya bir mücadele versin ama malum olan bazı sebepler nedeniyle bu mümkün olmadı. Her neyse sadece ligde yarışmak Fenerbahçe için bir avantajdı.
İkinci olarak Ersun Yanal, Aykut Kocaman felsefesini tamamen yıkarak yerine kendi felsefesini getirdi. Öncelikle Aykut Kocaman’ın bakışını açıklamak gerekirse sayın Kocaman öncelikle gol yememeyi kendine kural edinmişti ve bu yüzden genel itibariyle takımı kontrollü bir dizilişle, ki çoğunlukla bu 4-2-3-1 oluyordu, sahaya sürüyordu. Bu durumun aksine Ersun Yanal ise takımını sahaya öncelikli olarak gol bulmaya yönelik bir bakış açısıyla süren bir teknik direktör. Ki bu mantaliteyi şimdiye dek Fenerbahçe’de de başarıyla uygulayabilmiş gibi duruyor. Ve büyük ihtimalle de şampiyonluğu kaptırmayacak gibi duruyor Fenerbahçe. Önceki sene takım olarak yana ve geri pas yapma alışkanlığı olan takım, bu sene bu anlayıştan tamamen sıyrılarak ileri oynamayı kendine amaç edinmiş durumda. Bu her ne kadar riskli bir durum gibi görünse de bahsettiğimiz akım üç büyüklerden biri olunca Türkiye’de başarısız olması çok yüksek bir ihtimal gibi durmuyor. Geçen seneki tek forvetli sistemden 3 forvetli sisteme geçen Ersun Yanal takımı hücum pres yapmaya da teşvik ettiği için rakip takımlar için pas yapacak bir alan bulunmuyor. Önceden ise Fenerbahçe genel itibariyle rakibini 2. bölgede karşılardı. Bu da büyük bir takım için bir handikap gibi duruyor. Ayrıca, geçen sene öne geçtikten sonra skor korumaya yönelik bir felsefe benimseyen takım bu sene öne geçtikten sonra geri çekilmiyor, aksine daha da saldırganlaşarak galibiyeti perçinliyor. Bu da rakibin oyuna ortak olmasını engelleyen bir unsur. Aykut Kocaman öne geçtikten sonra oyuna ön libero sokan bir hocayken Ersun Yanal forvet çıkarıp forvet sokan bir isim. Ki 3 büyük takımdan birinin hocası iseniz yapmanız gereken de budur Anadolu takımları karşısında.
Ve bu sene geçen senenden farklı olarak Fenerbahçe son dakikaları çok iyi oynayan bir takım haline gelmiş durumda. Bunda takımın kondisyon gücünün çok yukarıda olmasını büyük önemi var sanırım. Rakiplerine nazaran oyunun son dakikalarında da dinç kalabilen takım gereken golü sürekli bularak bugüne kadar puan kayıplarını minimuma indirmiş durumda. Bir diğer rakibi Beşiktaş ise bu durumda Fenerbahçe’nin tersi nitelik taşıyor. Siyah-beyazlı takım oyun sonlarını oynayamaması nedeniyle puanlar kaybetmekte, elindeki puanlara rakiplerini ortak etmekteydi bugüne dek. Fenerbahçe futbol takımı bu sene bize “Futbol 90 dakikadır.” sözünü birçok kere tekrar ettirdi. Bu açıdan bir tebriği hak ediyor takım. Fenerbahçe’nin Galatasaray’a göre artısı ise deplasman grafiğinin iç saha grafiğine göre çok dalgalı olmaması. Deplasmanlardan mümkün olan maksimum puanı çıkaran Fenerbahçe ezeli rakibiyle aradaki farkı bu noktada açtı ve adeta bugüne gelene dek işi bitirdi.
Sonuç itibariyle iki sene arasında Fenerbahçe açısından muhteşem bir fark var ve bu fark Fenerbahçe’yi aşırı derecede ileri taşımış durumda.

Ne Aramıştınız

''Hayata dair ne öğrendiysem futboldan öğrendim. Çünkü top hiçbir zaman beklediğim köşeden gelmedi.''
Albert Camus.

Popüler Yazılar

Zİyaretçİler

Futbol Blog. Blogger tarafından desteklenmektedir.