Futbol ; Faİr Play, Cesaret, Mücadele ve Zafer...

31 Ağustos 2013 Cumartesi

Süper Kupa Bayern'in!



Mourinho'nun takımları bilindiği üzere genelde kendilerinden daha iyi olan takımlara karşı haddini bilerek topa sahip olmaya çalışmaz, rakiplerini savunurlar. Dün de böyle oldu. Guardiola'nın yönetimindeki Bayern Münih, topa maçın başından itibaren sürekli sahip oldu, Chelsea'li 11 oyuncu ise topun arkasına geçerek sürekli kontratak şansı yakalamaya çalıştılar. Mourinho'nun takımları için topa sahip olma oranları önemli bir detay değil, onlar zaten meşin yuvarlağı rakiplerine bilinçli olarak verip kısa yoldan gole gitme amacı içinde oluyorlar. Süper Kupa finalinde de Andre Schürrle, Fernando Torres gibi isimlerin zaman zaman defansif orta saha olarak görev yaptıklarına şahit olduk. Takım olarak ceza sahası civarına kümelendiler, Bayern Münih ataklarını savuşturdular. Hem topu ayağına alan Bayern'li futbolcuları rahatsız ettiler, hem de onların pas atabileceği kanalları kapatarak oyunu mümkün olduğunca kendi kalelerinden uzakta tutmaya çalıştılar. 


Mourinho'nun bu planı ilk aşamada tuttu. Robben sahadan silindi. Bayern'in ortadaki üçlüsü (Lahm - Müller - Kroos) tek bir pozisyon haricinde ceza sahasına giremedi. Koca ilk 45 dakika boyunca Ribery'nin şutları haricinde Chelsea kalesinde tehlike yaratamadılar. Torres'in erken gelen golü sayesinde de Chelsea maç taktiğini daha tutucu hale getirip tamamen rakiplerini savunmaya çalıştı ve devre arasına 1-0'lık üstünlükle girdi.


İkinci yarının hemen başında gelen Ribery golü, bir başarı hikayesi. İlk 45 dakikadaki tüm Bayern ataklarında Ribery şutları vardı, nihayet bunun meyvesini 47'de attığı golle aldı. Durum 1-1 olduktan sonra Mourinho planda değişikliğe gitmeliydi. Ancak aynı oyun anlayışı devam etti, skor üretmek için pek de istekli değil gibilerdi. Bayern Münih de düşük yoğunlukla Chelsea kalesine yüklenmeye çalıştı, ancak bundan bir sonuç alamadılar ve maç uzatmaya gitti.


Uzatmalara gidilmeden önce Ramires'in gördüğü kırmızı kart Chelsea'yi büyük sıkıntıya sokacak gibi gözüküyordu ama ilk 15 dakikanın hemen başında golü attılar. Ardından Bayern Münih Chelsea kalesine akın akın gelmeye başladı. Birçok pozisyona girdiler, Cech kalesinde müthiş işler başardı ve maçı penaltılara taşıdı. Penaltılarda da Lukaku inanılmaz bir vuruş yaparak kupanın Bayern'e gitmesine sebep oldu.


Her şeyiyle, son zamanların en güzel maçlarından biriydi. Guardiola da Mourinho'ya karşı 12 maçta 6. kez kazanmış oldu.

12 Ağustos 2013 Pazartesi

Alves'den Önce Alves'den Sonra | Galatasaray 1 - 0 Fenerbahçe


Kayseri Kadir Has stadyumunda oynanan Süper Kupa finali belki de bir sezon öncesi maçı olması sebebiyle temposu düşük, genel olarak takım oyunundan uzak bir görüntü içerisinde cereyan etti, kazanan takım Galatasaray oldu. 

Maçın hemen hemen hiçbir diliminde tempolu futbol izleyemedik. Sezon başındayız ve her iki takımda da eksiklikler var. Özellikle Fenerbahçe hem sakatlıklar hem de formsuzluklar yüzünden potansiyelinin epey altında şu anda. 

İki takım da maçın ilk yarım saatlik kısmında dengeli, risksiz, birbirini tartar biçimde oynadılar. Ersun Yanal selefi Aykut Kocaman'ın hücumdaki mirasını kullanmıştı şu ana kadarki maçlarda. Hareketli Sow - Webo - Kuyt üçlüsüyle çok fazla pas yapmaya gerek kalmadan gol bulunabiliyor. Galatasaray karşısında da sürpriz yapmadı, eksikler dışında ideal bir kadroyla ve 4-3-3 dizilişiyle sahaya çıkardı takımı.

Orta sahada Mehmet Topal - Emre - Baroni üçlüsü ideal bir üçlü değil. Mehmet Topal net bir defansif orta saha, ileriyle bağlantısı neredeyse hiç yok. Emre son birkaç sezonda tamamen temposu düşük, tecrübesiyle oynayan, vasata doğru giden bir oyuncu görüntüsünde. Haliyle yalnızca Baroni'nin gününde olmasına dua eden bir Fenerbahçe bütün sezon boyunca bunun sıkıntısını çekti, çekecek. Meireles Baroni'den bir adım daha ötede bir futbolcu ama onun da sağı solu belli olmuyor, bir türlü istikrarı tutturamadı. Ersun Yanal ortadaki üçlüyü ne denli ilerideki üçlüyle yakın oynatırsa Fenerbahçe o kadar çok pozisyona girer.

Maça gelecek olursak, maçın başından itibaren uzun bir süre boyunca iki takım da birbirini kitledi, Fenerbahçe Selçuk ve Drogba'ya, Galatasaray da özellikle Sow'a önlem almıştı. Orta sahada yavaş paslar eşliğinde geçen bir yarım saat izledik. Sneijder'in biraz çabası, Melo'nun şutu haricinde pek de atak yoktu. Bruno Alves tüm takımdan ayrı bir oyuncuymuşcasına oyundan atılana dek üst düzey bir performans sergiledi, Drogba'ya nefes aldırmadı, defansın kalitesini epey yukarıya çekti. Hamit ve Selçuk'un etkisiz oyunları da buna eklenince, Sneijder ve Amrabat'ın iyi niyetli ama tehlike içermeyen oyunlarının Fenerbahçe'nin güzel takım savunması tarafından bertaraf edilmesini izledik ilk 45 dakikanın büyük bir bölümünde.

Fenerbahçe takım savunmasında başarılıydı fakat hücumda kısır bir görüntü sergiledi. Bunun da nedeni iki önceki paragrafta bahsedilen konulardan ötürü. Üçüncü bir stoper gibi oynayan Mehmet Topal, oyun kurulumuna çok az yardım eden formsuz Emre ve tek başına hücuma yetmeyen Baroni sayesinde Fenerbahçe orta sahası ilerideki Sow - Webo - Kuyt üçlüsüyle çok az pas alışverişine girdi. Hasan Ali ve Mehmet Topuz kanatları da pek çalışmayınca sadece savunan, golü de belki atar görüntüsünde bir takım çıktı ortaya. 

Ardından ilk 45 dakikanın son 10 dakikasında Galatasaray baskısını izledik. Topa da sahip oldular, birkaç pozisyona da girdiler ancak tüm maç boyunca olduğu gibi Mert bu pozisyonlarda oldukça başarılıydı.

Devre arasından sonra Galatasaray bu baskısına biraz daha düşük ayarda devam etti ama Fenerbahçe iyi direniyordu. Ve Bruno Alves ikinci sarıdan atıldı. İlk sarı kartı çok gereksizdi, onun varlığı Fenerbahçe için çok değerliydi, belki de maç bile kazanılabilirdi. Ancak 10 kişi kalan Fenerbahçe bunun dezavantajını kısa vadede pek yaşamadı, yine dengede gidiyordu maç ama daha sonra yavaş yavaş fiziksel eksiklikler ortaya çıkmaya, Drogba boş alan bulmaya başladı. Fenerbahçe yoruldu. Maç uzatmaya götürülse de daha fazla dayanamadı takım. Drogba golü attı. Ve maçı sarı kırmızılı takım kazandı.

Genel olarak iki takımın da görüntüsü çok iyi değildi. Ama İlk 60 dakikadaki Fenerbahçe'nin takım savunması ilerisi için umut verdi. Bruno Alves kalitesini gösterdi. Tandem Yobo ile mi Egemen ile mi tamamlanacak, bu Ersun Yanal için çetrefilli bir konu. Kaleci Mert'in güzel oyunu da Fenerbahçe adına belki en sevindirici detaydı. Keza oyuna girdikten sonra ileriye doğru oynayan Alper de umutları arttırdı. Galatasaray cephesinde ise Semih alkışı hak etti. Sert, akıllı bir stoper. Daha da iyi olacaktır. Hamit'in performansı düşündürücü. Bu Galatasaray kalitesi için tempo olarak aşağıda kalıyor.

Ne Aramıştınız

''Hayata dair ne öğrendiysem futboldan öğrendim. Çünkü top hiçbir zaman beklediğim köşeden gelmedi.''
Albert Camus.

Popüler Yazılar

Zİyaretçİler

Futbol Blog. Blogger tarafından desteklenmektedir.