Futbol ; Faİr Play, Cesaret, Mücadele ve Zafer...

24 Ağustos 2012 Cuma

Devlerin Dövüşü


Aykut Kocaman Alex'siz takım yaratmanın planlarını, provalarını yapacağım dediğinde arkasında durduk. Alex gittikten sonra takım sudan çıkmış balığa dönmesin, en azından ortada bir fikir olsun; hoca doğru yapıyor diye düşündük. Nihayetinde Alex efsane bir futbolcu, çok değerli bir figür fakat yetmediği yerlerde de zaman zaman yedek kalmalı. Kendisini aşırı derecede sevmeme rağmen kızağa çekilmesine göz yumacaktım ben de. Fakat işler değişti. Aykut Kocaman Alex olmadan nasıl bir Fenerbahçe takımı kuracağına dair bir plan, planı geçtim fikir bile koyamadı ortaya. Her maç farklı diziliş, her maç farklı kadroyla oynadı takım. Alex yoksa top ileriye nasıl taşınacak mesela? Alex - Emre ikilisi varken bile geçtiğimiz sezonlarda bu sıkıntı yaşanıyorken ikisinin olmadığı bir orta saha takımı nasıl hücuma çıkaracak? Krasic gibi potansiyeli yüksek fakat öncelik bakımından gereksiz bir adam alındı, merkezdeki kara delik öylece duruyor. Bu işin teknik tarafı.

Bir de işin Alex ve insani yönünden bakmak gerekirse; kaptanın da hatalı olduğu noktalar yok değil. Seni yedeğe çeken teknik direktörü uluorta yerde kıskançlıkla suçlayamazsın. Bu takımda herkes yedek kaldı, sen ilk değilsin. Bu resmen hocayı taraftarın önüne atmak, sorun yaratmak.

İki efsaneyi de çok seviyorum ve bir seçim yapmayacağım. Sadece ikisinin de hatalı noktalarının olduğunu söylemek istiyorum ve bu sorun ikisinden biri gitmediği sürece çözülmeyecek gibi gözüküyor. Şimdi ortada ligde ağır bir Galatasaray favoriliği varken Şampiyonlar Ligi'nde de kritik bir Spartak Moskova maçı var. Hoca Alex'i ilk maçta oynatmadı ve Gaziantep maçında da oynatmayacak. Eğer Alex'i Kadıköy'deki Spartak maçında oynatmazsa ve takım elenirse okların hedefi haline gelecek. Yok eğer gruplara kalırsak ve Alex'siz yola devam edip ligde iyi sonuçlar gelirse de haklılığı ortaya çıkacak. Sonuçta tercih kendisinin, Alex'le ilgili tüm kararları veren o.

8 Ağustos 2012 Çarşamba

Vaslui 1 - 4 Fenerbahçe


Fenerbahçe dengi olmayan bir rakibi karşısında turun iki 90 dakikasında da çoğu zaman zorlanmasına rağmen kalitesiyle ve bireysel başarılarla şimdilik başı dik olan taraf. İlk maçı fazla izlemediğim için direkt olarak ikinci maçla alakalı konuşayım.

Aslında bu maçı yalnızca 90 dakikadan ibaret görmemek gerek, bir nevi Fenerbahçe'yle alakalı referans alabileceğimiz bir maç oldu, eksik gedikler ortaya çıktı ve büyük resim yavaş yavaş tamamlanıyor ama buna sonra değinelim.

Fenerbahçe ilk 15 dakikaya iyi başladı. Tempo iyiydi, her koldan rakip tehdit ediliyordu ve gol de çabucak geldi. Rakip bu dakikalarda ileriye çıkamıyordu, kendi yarı sahasına gömülmüştü ve bu da Fenerbahçe'nin işine gelmişti elbette ama sanırım bu görüntü bizi yanılttı. Zira golden sonra Vaslui -ihtiyacı olduğu üzere- ileriye çıkmaya başladı ve hiç zorluk yaşamadan bunu başardı. Hücumda ne yapmak istiyorlarsa yaptılar, Fenerbahçe'den etkili pres ya da kuvvetli bir alan savunması da gelmeyince kontrol ev sahibi ekibine geçti. Golü de buldular ve çok net, çok açık bir goldü bu. Ortanın merkezinde hiçbir sertlik görmeden ilerleyen rakip oyuncu, topu kanada taşıdı ve her ne kadar defansta olmadık bireysel hatalar meydana gelse de rahat bir gol gördü kalesinde Fenerbahçe. Şampiyonlar Ligi seviyesi için basit, yenmemesi gereken bir goldü ve haftalardır altını çizdiğimiz noktada bizi haklı çıkardı bu görüntü. Takımın en acilinden en az bir, mümkünse iki orta sahaya ihtiyacı var. Cristian - Selçuk ikilisi bağıra bağıra biz bu takımda 4-2-3-1'in orta ikilisi olamayız diye sesleniyorlar, bu gürültüye ilerleyen dönemlerde Mehmet Topal da eşlik edecektir çünkü üçü de birbirlerinden yapı itibariyle fazla farklı olmayan oyuncular.

Cristian - Selçuk ikilisi geride agresif değillerdi, alanı iyi kapatamıyorlardı; hücumda ise pas oyununa katkıları yoktu. Haliyle Alex ve Kuyt ikilisi ilerde yalnız kaldılar, Alex sık sık geriye gelmeye çalıştı ve dakikalar ilerledikçe verimi düştü. Allahtan Kuyt'ta 23'lük delikanlı gibi ciğer var da oyundan hiç kopmadı. Oyun da merkezdeki bu nitelik eksikliğinden dolayı kanatlara yığıldı, özellikle Gökhan Gönül'ün bindirmeleri iyiydi. Hasan Ali çizgiye fazla inmiyor, zamanla inecektir diye ümit ediyorum ama önlü arkalı oynadığı Caner ya da Stoch'tan herhangi biriyle bir uyumu yok gibi, burası negatif yön.

Fenerbahçe yediği golden sonra kontrolü tamamen rakibine verdi, adeta sahadan silindi ve ilk yarı 1-1 sona erdi.

İkinci yarıya Vaslui haklı bir penaltı kazanarak başladı, Volkan kendi klasiği olduğu üzere penaltıyı kurtardı, bu çok değerli bir kurtarıştı; turla eşdeğer bir kurtarış. Ardından kontrol yavaş yavaş Fenerbahçe'ye geçmeye başladı, bunda rakibin gardının düşmesinin de sebebi vardı. Kalite eksiği olan takımlar bunu defans yapıp kontrataktan gol atmaya çalışarak kapatırlar fakat Vaslui ikinci yarıda hücumda hiç etkili değildi ve kaçan penaltı da rakibin fişini tamamen çekti. Ardından Fenerbahçe'nin golleri geldi. Kuyt ve Sow'un golleri şahaneydi. Neticede 4-1 gibi hem beklenmedik hem de maç içindeki dinamikler anlamında enteresan bir skor ortaya çıktı.

Tur geçildi ama sorunlar devam ediyor. Orta sahada hem agresiflik sorunu var hem de pas yapacak adam eksikliği. Orta saha - hücum bağlantısı bu yüzden kopuk. Hasan Ali'nin çizgiye inmesi lazım, önündeki adamla neredeyse hiçbir iletişimi yok. Stoch'u oyuna girdikten sonra çok etkisiz gördüm, sanırım transferlerden sonra 5. plana düşmüş hissediyor kendini, umarım toparlar. Medyanın gazına gelip Sow'u itin götüne sokanlara da selam olsun, ne çabuk harcadınız ulan herifi.

Son olarak; penaltı kurtaran Volkan'a, teoride 3, pratikte 2 asist yapan Gökhan Gönül'e, sarı saçlarını deli gönlüme bağladığım Kuyt'a, gol orucunu açan Sow'a teşekkürler. Şu takım umarım gruplara kalacak, özlemişiz.

Ne Aramıştınız

''Hayata dair ne öğrendiysem futboldan öğrendim. Çünkü top hiçbir zaman beklediğim köşeden gelmedi.''
Albert Camus.

Popüler Yazılar

Zİyaretçİler

Futbol Blog. Blogger tarafından desteklenmektedir.