Futbol ; Faİr Play, Cesaret, Mücadele ve Zafer...

21 Haziran 2012 Perşembe

Heyttt!!!


"Öncelikle Fenerbahçe'de başarılı olmak istiyorum. Ondan sonra Milli Takım'da kalıcı olmak istiyorum. Ben çok mutluyum. Türkiye'nin en büyük kulübüne geldim. Başka bir kulüp ya da Avrupa umrumda değil"

Şu açıklamadan sonra gönlümdeki sarı-lacivert heyecanın en yoğun yaşandığı yere oturdu yeni transfer Hasan Ali. Gökhan Gönül de aynı açıklamayı yapmıştı 2 sene önce. Keza Volkan Demirel de... Fenerbahçe sizlerle güzel, iyi ki varsınız.

Maalesef bu yazının konusu Hasan Ali Kaldırım'ın hücuma nasıl katkı verdiğiyle alakalı teknik bir yazı değil, belki onu ilerde yazarız. Benim için şu açıklama yeter, sahada da gereğini yerine getirecektir diye düşünüyorum. Hayırlı olsun, şansın yanında olsun Hasan.

12 Haziran 2012 Salı

Danimarkalı Kız Gerçeği!



Hollanda - Danimarka maçında ekranlara Danimarka tribünlerinden güzel bir bayan takıldı. Twitter'da, Ekşi sözlük'te bunun çok muhabbeti yapıldı, eh herkes gibi biz de beğendik. Ancak erkeklik hormanlarımızn kapitalist düzence kullanıldığı gerçeğini üzülerek öğrenmiş oldum dün. Nedir bu kızcağızın olayı peki? Yeni çıkan AMK gazetesinde dün çıkan haberi aynen buraya aktarıyorum:

En güzel kandırmaca

Futbol turnuvalarında tribünlerde ve stat çevresinde güzel kızlar basının her zaman ilgisini çeker. Önceki gün oynanan Danimarka - Hollanda maçında ilginç bir olay yaşandı. Maç içinde bir ara kameralara yansıyan Danimarkalı güzel, erkeklerin ekrana daha dikkatli gözlerle bakmalarına neden oldu. Ama bu görüntü detaylı bir şekilde incelendiğinde askılı tişörtüyle yürekleri hoplatan güzelin göğsünde İskandinavya kökenli bir bahis şirketinin logosunun olduğu net bir şekilde görülüyordu. Yani firma ucuz yoldan reklamını yapmak için yem kullanmıştı.

EURO 2012'de İlk Maçlar

Gruplarda ilk maçlar tamamlandı. Oynanan 8 maça bakıldığında futbol kalitesi olarak üst düzey 90 dakikalar izleyemedik. Fakat bol sürprizin olduğu, beklentilerin yüksek olduğu takımların hayak kırıklığı yarattığı maçlar oldu. Polonya - Yunanistan maçında olanlar enteresandı mesela. İlk yarı biterken 10 kişi kalan Yunanistan'ın ikinci yarıda fark yiyeceği tahmin ediliyordu, zira takımın koca ilk yarı pozisyonu yoktu, inanılmaz temposuzdular ve Polonya hızlı oyunuyla ikinci yarı işi bitirebilirdi. Öyle olmadı. İkinci yarıya Salpingidis hamlesiyle başlayan asık suratlı hoca Santos, istediğini fazlasıyla aldı. Salpingidis maçın hikayesini bir anda değiştirdi. Önce gol attı, durumu 1-1 yaptı. Sonra penaltı yaptırdı ama kaptan Karagounis kaçırdı, ardından bir gol daha attı ama o da ofsayttı. İlk yarıdaki tempolu Polonya ise koca devreyi ilk 10 dakikadaki oyunları haricinde bomboş geçirdi.

Rusya - Çek Cumhuriyeti maçında Rusya'nın güzel futbolunu izledik. Arshavin, Alan Dzagoev gibi yetenekli ayaklar hücumda etkinlik yarattılar ayrıca Zenitli oyuncu Kerzhakov'un kaçırdığı birçok pozisyon var, fark daha da açılabilirdi. Ruslar geride iyi kapanıp hücuma hızlı çıkıyorlar, turnuvada bu özellikleriyle sürpriz yapabilirler. Fakat bunları söylerken Çekler'in kötü futbollarını da göz ardı etmemek lazım. İnanılmaz kopuk bir defans anlayışı, hücum kabızlığıyla birleşince daha ilk maçtan turnuvaya veda eden takım oldular.

Hayak kırıklığı yaratan ilk takım olan Hollanda, Danimarka karşısında birçok pozisyona girmesine rağmen son vuruş beceriksizliği yüzünden kalesinde gördüğü az pozisyona rağmen yenilmekten kurtulamadı. Evet Hollanda belki birçok pozisyona girdi, onları eleştirmemiz skor yazarlığı olarak anlaşılabilir fakat o toplar kalenin içine girseydi de sahada düzensiz, taktiksel anlamda kötü bir takım olduğu aşikardı ki ben maç yazısını bile kafamda kurgulamıştım. 4-2-3-1 ile sahadaydılar fakat defans ile forvet arasında koca bir kara delik vardı. Ne geridekiler ileriye destek veriyordu ne de ileridekiler geriye. Van Bommel - De Jong ikilisi geri dörtlüyle birleşikti, ileriye nadiren katılıyorlardı. Sneijder, Afellay, Van Persie ve Robben dörtlüsü tamamen organizasyondan uzak, bireysel çabalarıyla gol arıyorlardı ilerde. Buldukları pozisyonları da beceriksizlikleri yüzünden değerlendiremeyince mağlubiyet kaçınılmaz oldu. Almanya maçında Robben'in son vuruşlarına çeki düzen vermesini umuyordur Bert van Marwijk herhalde.

Grubun kârlısı Almanya ise Portekiz karşısında vasat oyununa rağmen Gomez'in golüyle 3 puanı alan taraftı. Löw'ün takımında bir düşüş olduğu ortada. 2010 Dünya Kupası'ndaki muazzam kontra atak oyunları yok, ayrıca set oyununda iyi değiller. Portekiz ise mağlubiyete rağmen sahada doğruları yapan taraftı. Geride alanı iyi kapadılar, kontralara da mümkün olduğunca hızlı çıkmaya çalıştılar ama Cristiano Ronaldo'ya ayak uyduran oyuncu sayısı minimum olunca ataklar pek sonlanamadı. Buna rağmen galibiyeti alacak kadar net pozisyon da yakaladılar. Pepe'nin direkten dönen şutunda ve maçın uzatma anlarındaki yüzde yüzlük net pozisyonda şans yanlarında değildi.

İspanya - İtalya maçı hem taktiksel anlamda hem de maç içi dinamikler anlamında en ilginç maçlardan biriydi. Sahaya net bir forvet olmadan çıkan İspanya topu her zamanki gibi ileri bölümde dolaştırıyor fakat ceza sahasında net vuruşlar gelmiyordu. İtalya ise geride tüm adamlarıyla kompakt bir alan savunması yapıyor, ileriye de gayet güzel çıkıyordu. Oyuna sonradan giren Di Natale kalite kokan bir vuruşla İtalya'yı öne geçirdi. İspanya çok gecikmeden benzer bir golle dengeyi sağladı. Oyuna sonradan giren Torres kısa süre içerisinde iki net pozisyon, bir de kenardan tehlike yarattı ama gol atmayı başaramadı, biraz daha süre olsaydı golü atacakmış hissi verdi ya da tersten bakmak gerekirse; oyuna ilk 11'de başlasa her şey İspanya adına daha güzel olabilirdi.

Grubun en karlısı Hırvatistan oldu. Zaten amaçları ikinci olmaktı, diğer maçtan gelen beraberlik sonucuyla da buna çok yakınlar. İrlanda maçının çok az bir kısmını izlediğim için daha fazla yorum yapamayacağım. Gruptaki en kritik maç şüphesiz İtalya - Hırvatistan maçı oldu bir anda, bekliyoruz.

Fransa - İngiltere maçı futbol heyecanı bakımından en alt seviyedeki maçlardan biriydi. Benim beklentimin yüksek olduğu Fransa, kırık döküklerle ve minimum beklentiyle turnuvaya gelen İngiltere karşısında yeteri kadar etkili olamadı. Ribery, Nani, Benzema, Cabaye ve geriden destek veren Debuchy beşlisiyle saldıran Fransa, pas futbolunun sonunu getiremedi, kilidi açamadılar. Daha hızlı olmalılar, daha çok şut çekmeliler ve oyunu çok sıkıştırıyorlar, biraz daha geniş alanda oynamalılar. Ayrıca Benzema, sağa sola deplase olmaktan gerçek rolünü unutmuştu neredeyse, ceza sahasına daha çok girmeli. İngiltere ise birçok eksik ve yeni hocasıyla zaten pek fazla bir şey beklenmeyen bir takımdı. Fransa karşısında 90 dakikayı geride kabul eden, hücuma çıkamayan, kısır bir takım görüntüsü verdi. Diğer maçlarda da enteresan bir değişim beklemiyorum, gruptan çıkamayacaklar büyük ihtimalle. Rooney ise 3. maça yetişecek ama o zamana kadar iş işten çoktan geçmiş olabilir.

Ukrayna - İsveç maçının az bir kısmını izledim. Bir şey diyemeceğim ama İsveç'ten galibiyet bekliyordum, sonuç benim için sürpriz oldu. Futbolun iki efsanesi Ibrahimovic ve Shevchenko'nun golleriyle sanırım güzel bir maç olmuştur. Ayrıca Ukrayna grup ikinciliği açısından en şanslı takım oldu diye tahmin ediyorum.

Ne Aramıştınız

''Hayata dair ne öğrendiysem futboldan öğrendim. Çünkü top hiçbir zaman beklediğim köşeden gelmedi.''
Albert Camus.

Popüler Yazılar

Zİyaretçİler

Futbol Blog. Blogger tarafından desteklenmektedir.