Futbol ; Faİr Play, Cesaret, Mücadele ve Zafer...

30 Mayıs 2012 Çarşamba

Nihayet...


Geç oldu ama güzel oldu. Bence Fenerbahçe'nin 100 yılı aşkın tarihine en yakışmayan adam olan Emre Belözoğlu taraftarın büyük bir kısmınca kabul gördü, kaptan yapıldı, çok sevildi. Arkasından büyük üzüntü duyanlar bile var. Bence bu durumun 2 tane basit açıklaması var. Birinci açıklaması güzel oyunu. Taraftar güzel oynayan, takıma katkı veren oyuncuları seviyor, bu gerçek. İkinci açıklaması ise sahada taraftar fanatizminde hareket edip aşırı tepkiler göstermesi. Taraftarların sinir olduğu, küfür ettiği noktalarda devreye Emre giriyor, adeta sahadaki biz (!) gibi davranıp taraftarla bütünleşiyor, sahada taraftar kendinden bir futbolcu görüyor. Fakat Emre'nin agresifliği hiç de normal değildi, ben futbolcunun çok koşanını iyi pas atanına tercih eden birisi olmama rağmen Emre'nin sahadaki ben olduğuna kanaat getiremedim. En ufak bir olayı inanılmaz büyüten, yurtdışında futbol oynarken Türkiye'ye dönersem sadece Galatasaray'a dönerim diyen, futbolcuları, hakemleri taraftara işaret eden, hocasına, takım arkadaşlarına defalarca saygısızlık yapan, verdiği sözlerden dönen, tamamiyle antipatik bir adamdı. İyi futbolu bence bu durumu gölgelemiyor. Taraftarların büyük kısmı benim gibi düşünmüyor elbette, onlara da saygı duyuyorum fakat yarın bir gün Zokora'nın Fenerbahçe'ye transfer olduğunu düşünün, o zaman kim bize Zokora'nın baş tacı edilmeyeceğinin garantisini verecek? Taraftarlar iyi futbola bu kadar tav olmamalı diye düşünüyorum ben.

Bir de Emre'nin yeri nasıl dolacak mevzuusu... Doldurulur efendim, doldurulur. Emre bulunmaz hint kumaşı değil, ayrıca abartıldığı kadar takıma katkı veren bir oyuncu değil. Daha insaniyetlisi, daha kalitelisi (oyun anlamında) bulunur, lütfen arkasından gözyaşı dökmeyelim.

7 Mayıs 2012 Pazartesi

Birkaç Laf


3 Temmuz'un ardından Türk futbolu'na olan ilgim minimum düzeye indi. Anadolu takımlarının kendi aralarında oynadığı herhangi bir maçı izlediğimi zaten hatırlamıyorum da, Fenerbahçe'nin çoğu maçını izlemedim bu sene, o enteresan oldu. Hatta derbiler hariç izlediğim maç sayısı 10'u geçmez herhalde. Bu olaylar beni anormal derecede etkiledi, futboldan soğuttu. Galatasaray maçlarında bile o kadar da heyecanlanmadığımı hissettim bu sene. Her gün ortaya atılan iddialar, tutukluluk süreçleri, medyanın inanılmaz linci, ve en kötüsü iddianamede benim incelediğim ve hakikaten beni şüpheye düşüren durumlar, olaylar. Bu olayların detayına girmek istemiyorum, moralim buna müsait değil zira. Bu süreçte blogu da çok aksattım, zaten güncelleme sıklığım fazla değildi, iyice açıldı, araya aylar girdi. Son 5 ayda sadece 5 yazı girebilmişim. Tüm bu hevessizlik yüzünden işte. Yakında 1 yılını tamamlayacağımız bu süreçte birkaç ana noktaya değinmek istiyorum.

Fenerbahçe

Ben ta en başında tarafımı belli ettim. Tüm bu olaylardan etkilenmemeyi profesyonellik sağlayamaz dedim. Futbolculara, Aykut Kocaman'a aşırı tepki vermeyelim, arkalarında duralım dedim. Ben bu sözümde ne kadar durdum tartışılır, bazı maçlarda ben de kızdım hocaya. Neyse... Bizim taraftarların futbola olan ilgisi gerçekten inanılmaz. Geçen seneki, ondan önceki heyecanıyla maç seyredenler var, imreniyorum. Ben onlar kadar tutkulu değilim demek ki ya da olaylar karşısında çabuk sindim. Bu süreçte takımı inanılmaz eleştirenler olduğu gibi süreci birinci planda tutup takıma fazla laf söylemeyenler oldu. Hepsine, herkese, küfürler hariç, saygı duyuyorum. Ben bu sene fazla maç izlemediğim için Fenerbahçe'nin saha içerisinde ne yaptığına dair fikir belirtemeyeceğim, kaldı ki tüm maçları izlesem bile ne olacak, bu süreçteki belki de en önemsiz anlar her hafta izlediğimiz 90 dakikalardı.

Taraftarlar konusunda ise son olarak şunu söyleyeyim. Takımın arkasında durmak, her şartta desteklemek, her platformda herkese karşı savunmak elbetteki güzel ve taraftarlığın altın kuralları. Ama tahammülsüzlük yapmamak şartıyla. Karşındakinin de beyninin içinde bir fikir olduğunu, sen istesen de istemesen de onun senden farklı düşünebileceği gerçeğini arka plana atmadan. Diğer türlü haklıyken haksız duruma düşülebiliyor. Aynı renge gönül verdiğin adamdan ana avrat küfür yemek çok acı, ben bunu yaşadım. Körü körüne, tüm gerçekleri ikinci plana atıp sadece işine gelenleri savunmak olmuyor. Bu süreçte bizim taraftarı eleştirebileceğim birkaç nokta varsa budur.

TFF Saçmalıkları

Mehmet Ali Aydınlar dönemindeki türlü türlü saçmalıkların üzerine Yıldırım Demirören dönemindeki az ama öz saçmalıklar ülke futbolunu kaosa sürükledi. Fenerbahçe'nin Şampiyonlar Ligi'nden hiçbir hukuki gerekçeye sığmayan ihracı ama buna rağmen lige devam ettirilmesi, Play-off sistemi vs. Bir şekilde MAA gitti, yerine Yıldırım Demirören geldi, YD ise kendi kendine Fenerbahçe'yi kurtarma planlarının içine girdi. Kimse Fenerbahçe'nin şike yaptığı kesinleşirse ligde kalmasını istemiyor, ama bu büyük para babaları, bu çok bilenlerin kafalarında ne tür senaryolar var bilemiyoruz. Genel kurulda değişikliği istenmeyen 58. maddeyi bir günde apar topar değiştirmeleri, Tahkim Kurulu'nun başına bu süreçte tarafını açıkça belli etmiş, tarafsızlığını kaybetmiş birisini getirmesi onun da kısacık başkanlık kariyerini eksi bakiyeye götürüyor. Allah sonunu hayır etsin.

Play-off

Fazla uzun yazmayacağım bu konu hakkında. İğrenç. Ben eski usulü istiyorum. 9 puan fark yapan Galatasaray'ın hakkı yenmedi mi bu sistemde? Aynı şey bizim başımıza gelse itiraz etmez miydik? Her şeyi geçtim, resmen takımlar arasındaki puan farkını indirip ikinci olana yeni bir şans verme oyunu bu. Sen sezon içinde misal 10 puan fark yaptığım takımı neden 5 puan farkla play-off'a sokuyorsun? Aradaki 5 puanım benim emeğim değil mi? Neden eritiyorsun? Uzun lafın kısası: tez elden son verile.

Bir sonraki yazımı ne zaman yazarım bilemiyorum. Selametle...

Ne Aramıştınız

''Hayata dair ne öğrendiysem futboldan öğrendim. Çünkü top hiçbir zaman beklediğim köşeden gelmedi.''
Albert Camus.

Popüler Yazılar

Zİyaretçİler

Futbol Blog. Blogger tarafından desteklenmektedir.