Futbol ; Faİr Play, Cesaret, Mücadele ve Zafer...

20 Kasım 2011 Pazar

Yakışmıyor


Ortamın şike söylentileriyle çalkalandığı bir dönemde Fenerbahçeli futbolcuların buna yeşil sahada nasıl reaksiyon gösterecekleri soru işaretiydi. Her gün yeni bir iddia ortaya atılıyor, kıyamet senaryoları beyinleri sulandırıyor, tüm futbol camiası Fenerbahçe'yi çok kötü günler beklediğine dair inandırılmaya çalışılıyordu. Futbolda motivasyon çok önemlidir. Bir futbolcunun sabah kalkma saati dahi sahadaki oyununu etkileyebilir. Haliyle 3 Temmuz'dan bu yana meydana gelen olayların Fenerbahçeli futbolcuların üzerinde sıfır etki etmesi beklenemezdi. Aykut Kocaman'ın da dediği gibi, ya mücadele gücü perçinlenip sahada varını yoğunu ortaya koyacaklardı ya da sinecek, ezileceklerdi.

Fenerbahçe ligin başından bu yana iyi oynamıyor. Ama maçtan kopmayıp, saha içerisinde hemen hemen her maçta kendine bir lider çıkarıp maçı koparmayı başarıyor. Bazı maçlarda Alex, bazı maçlarda Mehmet Topuz, Volkan, Caner, Bekir... Fenerbahçe ihtimallerden birinci olanını gerçekleştirip taraftarının da desteğini arkasına alarak büyük oranda motiveyle şu an ligin lideri konumunda.

Bu durumun ne kadar devam edeceği ise soru işareti. Mücadele gücü her maçı kazanmanıza yetmez, ayrıca her maça aynı ölçüde motive olmak da zordur. Tüm bu olaylar futbolcuların psikolojisini dağıtabilir, saha içerisinde belki de aşırı motive olmanın getirdiği garip hareketler sergilemelerine neden olabilir.

Ama bir şey var ki, 3 Temmuz'dan bu yana her Fenerbahçeli'nin ağzından düşmeyen, hatta buna bizzat futbolcuların da katıldığı, bir ortak dayanışma bilinci var. "Biz bu sene onurumuz için savaşıyoruz. Şampiyonluğumuzu sonuna kadar hak ettiğimizi herkese göstereceğiz." Ne kadar güzel. Bunu söyleyen bir oyuncu gurubunun buna uygun hareket etmesini beklersiniz. Beraber oynama duygusu. Rakibe psikolojik baskı kurma. Takım içinde olumlu hava oluşturup bunu saha içerisine yansıtma. Yedek kalınca somurtmak gibi şu dönemde yapılacak en son işi yapmama. Galibiyet, mağlubiyetten öte bir şeyleri kanıtlama çabası. Bunun gibi şeyler.

Fakat söylenenlerle görünenler arasında senkronizasyon sorunu var. Fenerbahçe'de ligin başından beri oyunculara bağlı birtakım olaylar oluyor. Stoch'un yedek kaldığı için somurtması, Özer Hurmacı'nın kendine yeterince şans verilmediğine dair ortaya çıkan haberler, Uğur Boral'ın dün akşam oyundan çıkarken üzgün bir halde olması ve Emre - Gökhan rezilliği...

"Biz tek siz hepiniz", "17'ye karşı 1", "Kutsal İttifak" tarzı zihniyeti benimsemiş bir takımın kendi içinde bu denli çatırdaması şaşılacak bir durum. Herkese karşı onur mücadelesi vereceğini söyleyen oyuncular, Türkiye'nin 4'te 3'lük kısmına bu şekilde mi mesaj verecek? Birlik-beraberlik-dayanışma olguları nerde?

Atılacak gollerin, kazanılacak maçların hatta elde edilecek şampiyonluğun bir simgeden öte bir anlam taşımayacağı ortada. O halde neden hala yedek-as ayrımı yapılıp bunlar takım olgusunun önüne geçiriliyor? Ve konuyu Emre'ye bağlayalım...

Ben Emre Belözoğlu'nu bugüne dek hiç sevmedim. Bizim takıma transfer edildiğinde bizim taraftarlar Galatasaray'a çalım esprileri yaparken ben üzülüyordum. Yetmedi, bu adamı bize kaptan yaptılar. Eh, geçmiş dönemdeki kadar da sakatlanmadı Emre. Öyle böyle istikrarlı bir oyun tutturdu, takımda en az Alex kadar önemli bir isim oldu. Taraftar da kendisine çok kısa sürede ısındı. Oyundan çıkarken "Büyük kaptan", "Emre, Emre" diye tempo tutulmaya başlandı. Ben iğrendim ama kimseye anlatamadım. Antu'da efsane sporcular bölümüne açılan Emre Belözoğlu başlığına "İyi futbolcu ama efsane olmak? Yapmayın arkadaşlar" dediğimde epey tepki almıştım.

Ama öte yandan, Emre'nin herkesin tepkisini çeken hareketlerini çoğu zaman savunuyordum. Emre'ye yapılan eleştirilerin büyük bir kısmının Fenerbahçe sevgisizliği nedeniyle yapıldığını düşünüyor, önyargılı davranıldığını hissediyordum. Ve diyordum ki, Emre Fenerbahçe'de Emre olmadı. Yıllardır böyle, karakteri bu. Yaşla, takımla, ülkeyle alakası olmayan, bilimsel bir olay. Emre'yi değiştiremezsiniz. Emre sürekli sinirlenecek, ani tepkiler verecek diyordum. Bir yandan da tepkilerinin sonlanmasını değil ama en azından azalmasını, kendisini biraz daha kontrol etmesini istiyor, gerekirse bir psikolog yardımı alınmasını ve yönetimsel bir ceza verilmesini istiyordum. Yapılmadı. Aziz Yıldırım'ın da üstün desteğiyle, Emre gitgide kontrol edilemez bir adama dönüştü. Sahada kendisine yapılan en ufak bir faule dahi aşırı tepki veriyor, rakibe sataşıyor, hakeme küfürler ediyor, hatta kendi takım arkadaşına el kol hareketleri yapıyordu. Sebebi karakterindendi elbette ama kendisine gösterilen yönetimsel desteği de göz ardı edemeyiz. Emre hiç uyarılmadı. Hep korudu onu başkan Aziz Yıldırım. Haliyle Emre daha da katlanılmaz bir hale geldi.

Eskişehirspor maçında Gökhan Gönül'e verdiği aşırı tepkiyi bugüne kadar belki rakiplere bile vermemişti. Dün tam anlamıyla çığrından çıktı Emre. Deivid'i de dövme noktasına gelmişti. Gökhan "Noldu abi, noldu ya" derken Emre takım arkadaşına karşı küfürler ediyordu. Bu olay yalnızca "Karakteri böyle, yapacak bir şey yok" diye geçiştirilemez. Mutlaka bir ceza verilmeli. Aksi halde Emre bundan daha da kötü şeyler yapabilir. Yakında Aykut Kocaman'a karşı Allah korusun küfürler edebilir. O potansiyel var bu arkadaşta.

Büyük kaptan diyen -mutlaka iyi niyetli ama- iyi futbola tav olan seyirci kitlesi de bir kez daha düşünsün. Kaptanlık, büyüklük, efsanelik yalnızca gollerden ya da iyi futboldan ibaret değil.

Ne Aramıştınız

''Hayata dair ne öğrendiysem futboldan öğrendim. Çünkü top hiçbir zaman beklediğim köşeden gelmedi.''
Albert Camus.

Popüler Yazılar

Zİyaretçİler

Futbol Blog. Blogger tarafından desteklenmektedir.