Futbol ; Faİr Play, Cesaret, Mücadele ve Zafer...

19 Temmuz 2011 Salı

Naci Barlas - İşte Fenerbahçe Bu Yüzden Büyük



Her izlediğimde tüylerim diken diken olur... 19.07 Dünya Fenerbahçeliler Günü anısına nostaljik bir hikaye...

Rahat uyu Naci Barlas, ruhun şad, mekanın cennet olsun. Belki biz de oraya düşersek yine anlatırsın çok sevdiğin Fenerbahçe'ni...

18 Temmuz 2011 Pazartesi

Larissa Riquelme

Twitter

Aslında twitter adresimi bu yılın başlarında açmıştım ama öylece bırakmıştım. Hiçbir şey yazmıyor, yalnızca takip ediyordum fakat son 1 haftadır ben de güncellemeye başladım hesabı... Haydi bakalım..

http://twitter.com/zarifhareketler

17 Temmuz 2011 Pazar

Arjantin 1 - 1 Uruguay (Pen. 4 - 5)


Arjantin kendi evinde düzenlenen Copa America'da, favorilerden biri olmasına rağmen çeyrek finalde elendi. Batista ile girilen yeni dönemde Barcelona taktikleri tutmadı ve maç içindeki hatalı hamleler ibreyi tersine çevirdi. Uruguay ise efsane galibiyetlerine devam etti. Taktik ve motivasyonun muhteşem birlikteliği sayesinde önce Dünya Kupası'nda, ardından Copa America'da 12 ay içerisinde iki kez yarı finale yükselmeyi başardılar. Oscar Tabarez de bu yaştan sonra kariyerini yüceltti.

Defansif Uruguay ve topa sahip olan Arjantin

Arjantin maça asimetrik 4-3-3 ile başladı. Mascherano - Gago - Messi orta sahası ve ileride Di Maria - Agüero - Higuain üçlüsü. Bu ileri üçlü sürekli yer değiştirerek oynadılar ve Messi'nin de özel bir görevi vardı. Hem oyun kuruyordu hem de sık sık sağ kanada geçiyordu.

Arjantin topa sahip olarak başladı maça, buna Uruguay da izin verdi. Tabarez, merkezi bir hayli geriye kurdu ve top ileriye taşınamadı. Zira tam anlamıyla defansif bir oyuncu olan, topla olan münasebeti çok düşük olan Arevalo Rios maç boyunca Messi'yi birebir savunmaktan başka bir şey yapmadı. Partneri Diego Perez de tek başına pres karşısında top kullanamayınca Forlan ve Suarez ileride koşturup durdular. Hem yavaştılar, hem pres karşısında çare üretemediler hem de hücum alternatifleri çok kısıtlıydı. Temel hücum prensipleri topu bir an önce iki golcüyle buluşturmaktı ama pas yapamadıkları için bu düşünce pratiğe geçemedi. Koca ilk yarı boyunca duran toplar dışında tek bir kombine, set hücumları yok. Merkezi de geriye çekince Arjantin oyun kurmakta sıkıntı çekmedi. Mascherano'nun silik oyunu da göze batmadı ve Gago - Messi ikilisi takımı hücuma taşıdılar. Özellikle Gago'nun hem tekniğiyle hem de oyun zekasıyla fark yarattığını söylemek lazım, Messi'ye pas yollarını açtı ve hücuma geriden çok iyi destek verdi. Nitekim Higuain'in skoru eşitleyen golünde asisti yapan Messi, Messi'ye pası veren oyuncu da Gago idi.

Uruguay'ın erken bulduğu sürpriz duran top golü onlara maç boyunca büyük avantaj sağladı ama Arjantin hem ilk yarıda hem de ikinci yarıda maçı kazanacak kadar pozisyona girdi. Hatta ilk yarının ortalarından sonra Uruguay o kadar mahkum oynadı ki, ben Arjantin'in her türlü bu maçı alacağını düşünüyordum. Nitekim 40. dakikada Diego Perez oyundan atılınca bu düşüncem pekişti. Fakat ikinci yarıda her iki takım da farklı oynadı, roller değişti.


Enerjik Uruguay ve çorba Arjantin

Arjantin ikinci yarıya tempo düşürerek girdi. Daha az hücum etmeye başladılar, topa daha az sahip oldular ve dakikalar geçtikçe yorgunlukları hissedilmeye başladı. Messi sağ kenara geçti ve Arjantin'in dizilişi 4-2-4'e döndü. Agüero forveti ikiledi. Ancak böylelikle Arjantin ortasahası şeffaflaşmaya başladı, defansif dirençlerini yitirdiler. Buna yorgunlukları da eklenince maç boyunca enerjisini saklayan Uruguay, 70'ten sonra hücuma çıkmaya başladı. Artık Forlan & Suarez ikilisi ileri yalnız değildi. Arvaro Pereira ve Maxi Pereira ikilisi de kanatlardan destek vermeye başladılar. Tabarez'in takımı artık hücumda daha kalabalıktı ve tehlike arz ediyorlardı. Nitekim pozisyonlar da gelmeye başladı. 10 kişi mücadele eden Uruguay, alkışlık bir performans sergiliyordu ve Arjantin için de tehlike çanları çalmaya başladı. Tam bu noktada Batista, maç boyunca yaptığı en iyi hamle olan Di Maria - Pastore değişikliğine gitti. Arjantin tekrar 4-3-3'e döndü. Agüero sola geçti. Böylece hem defansif önlem almış oldular hem de Pastore ve Messi birlikteliğiyle hücumda alternatifleri çoğalttılar. Ve Arjantin hücumda nispeten düzeldi. Pozisyonlar buldular, pozisyon da verdiler ama topa sürekli sahip oldular, sürekli ceza yayının civarında gezdiler ama topu kaleye sokamadılar. Tam bu noktada Muslera'ya bir parantez açmak gerekir. Yalnızca Uruguay adına değil maçın da en iyisiydi, farkı yaratan isim oldu. Cepheden, yandan tüm topları aldı. Higuain'in direkten dönen bir şutunda şans da yanındaydı ama kusursuz bir performans sergiledi.


İki taraf adına da şanslar değerlendirilmeyince maç 1-1'lik skorla uzatmaya gitti. Bu arada maçın 87. dakikasında kırmızı kart gören Mascherano durumu eşitledi. Maçın uzatma dakikalarıyla ilgili söylenecek çok şey yok. Batista kötü bir yönetim gösterdi. Pastore haricindeki oyuncu değişiklikleriyle takımın çehresini tamamen değiştirdi. Bir ara Pastore - Tevez ikilisi çift ofansif orta saha bile oynadı, çorba gibi takım oldu Arjantin. Ama yine de pozisyonlar buldular fakat dedik ya, Muslera efsane bir maç çıkardı.

Penaltılarda herkes ibrenin Uruguay'dan yana olduğunu sezmişti. Nitekim öyle oldu, Muslera'nın kurtardığı bir penaltı Uruguay'ın yarı finale çıkmasına yetti. Penaltıyı kaçıran isim de Tevez'di.


Sonuç

Kafasında net bir düşünce olduğuna inanmadığım Batista, deneme-yanılma yöntemiyle bir yere varamadı. Barcelona denemeleri ve Messi'ye bağımlı hale getirdiği güzel takımdan verim alamadı. Böylece Arjantin bir kez daha kaybeden taraf oldu. Kazandıkları son büyük kupanın rengi soldu. Dünya Kupası'nı 1986, Copa America'yı ise 1993'ten beri kazanamıyorlar. Uruguay ise geçen yaza kadar upuzun bir dönem boyunca hiçbir turnuvada başarılı değilken, önce Dünya Kupası'nda yarı final oynadı, şimdi de Copa Amerika'da yarı final oynayacak. Son bir yıldır Uruguay'ın Mourinho'su olan Oscar Tabarez bu jenerasyonu iyi değerlendiriyor. Motivasyon ve mücadele gücüne dayalı, bulduğu pozisyonları mümkün olduğunca gole çeviren bir ekip yarattı ve başarılı da oldu. Şüphesiz son zamanların milli takımlar düzeyindeki en başarılı hocalarından biri.

Not: Twitter adresim: twitter.com/zarifhareketler

10 Temmuz 2011 Pazar

Şike


Artık midem bulanmaya başladı. Sonuç ne olacaksa olsun, bir an önce karara bağlansın dava. Beklemekten sıkıldım şimdiden. Ve artık tek taraflı düşünen insanlarla tartışmak bayıyor insanı. Şike olaylarıyla ilgili net konuşayım, fikirlerimi söyliyeyim.

Ortada birtakım iddialar var. Deliller var deniyor, uzun uğraşlar sonucu sıkı takiplerle büyük bir çalışma ortaya çıkarıldı deniyor. Bunların hepsini davanın sonunda göreceğiz. Emniyet, karar hükmü olmadığı bir konuda yargıyı etkileyen ve kamuoyu bilinci oluşturan bir açıklama yaptı. 19 maçta şike tespit edildi denildi. Son derece yanlış bir davranıştı. Ama geçelim bunu da.

Ben bu konular çıktığından beri hiçbir zaman "Aziz Yıldırım kesinlikle suçsuzdur, yapmaz öyle şey" demedim. Gelişmeleri takip ediyoruz hep beraber. Yargı da olayı henüz sonuca bağlamadı. E bir de Fenerbahçeli damarımız ortaya çıkınca savunma mekanizmamızı devreye sokuyoruz ister istemez. Neyi savunuyoruz peki? Aziz Yıldırım'ın tertemiz olduğunu, hiçbir şey yapmadığını mı? Hayır. Kamuoyu algısı oluşturan emniyetin saçma hareketlerini ve delil diye ortaya koyulan fotoğrafların gerçeklikten uzak oluşunu. Alper Öcal'ın twitter'ında gördüm. Sivas'ın en büyük otelinde, il jandarma komutanları, devlet erkanları, gazeteciler ve taraftarların olduğu bir ortamda elini kolunu sallaya sallaya şike yaptıklarından bahsediliyor misal. Siyah bir poşet de içinde şike parası var diye damgalanıyor. Halbuki Sivas yönetimi açıklama yaptı; o poşetin içinde protokol biletleri varmış. Ya da İzmir'de 5 tane kulüp yöneticisinin bir kafede buluşmasını fotolayıp bunu şike görüşmesi diye belge diye sunuyorlar. Bu da komik.


Ama delillerin tümünü görmedik. Belki sahiden para alışverişin yapıldığı anda resimler çekilmiştir ya da telefon görüşmelerinde "net" bir şekilde şikeyle ilgili sözler söylenmiştir. Biz bunların tamamını görmedik. Dolayısıyla Aziz Yıldırım "kesinlikle" suçsuzdur diyemiyoruz. Yalnızca hem hukuki hem de ahlaki yönden, daha suçu ispatlanmamış bir adam için söylenebilecek en normal şeylerden birini söylüyoruz: "Suçu kanıtlanana kadar Aziz Yıldırım suçsuzdur."


Sebep de sahiden tatmin edici delillerin olmaması ve yargının da bir karar vermemesi.

Şimdiden ismi geçenleri suçlu ilan edenleri de anlamıyorum, kimsiniz siz? Neye bakarak karar verdiniz? Hangi delilden, hangi fotoğraftan tatmin oldunuz? Hangi medya mensubu aklınızı çeldi? "Emenike'nin para sayarken görüntüleri var" diyip Emenike 2 gün sonra serbest kaldığında pişkin pişkin sırıtan Ekrem Açıkel mi, Mehmet Baransu mu?

Son olarak şunu söyleyip bitireyim. Eğer olur da suç kanıtlanır, yöneticiler ceza alır, şampiyonluk Ts'ye verilir ve Fenerbahçe küme düşürülürse, o zaman bu kişileri lanetleyen ilk ben olacağım. Cezaları neyse çeksinler, canım kadar sevdiğim Fenerbahçe'min gücüne inanmayıp başka işleri girişen bu herifler hapislerde çürüsünler. Fenerbahçe de küme düşsün, zorlu Gaziantep deplasmanı yerine Tavşanlı Linyit deplasmanında yine çubuklularımızı kuşanıp gururla Sarı-Lacivert diye bağırır, Fenerbahçemiz'i destekleriz.
...

Bir de ufaktan konu dışı bir mesaj yazayım: Bursaspor'lu Ozan İpek'in şampiyonluklarından sonra bir videosu yayınlandı biliyorsunuz. Ozan İpek, Fenerbahçe-Trabzonspor maçından önce Trabzonspor'un kalecisi Onur'u telefonla arayıp "Aman gol yeme de sana ne istersen alacağım" demiş. Ve bir Allah'ın kulu da demiyor ki aga bu nedir? Bu normal midir? Bu teşviğin Allah'ı değil midir? Bundan alâ teşvik mi olur? Bu görüntünün aynısı İngiltere'de yayınlansa her iki futbolcuya da verilebilecek en ağır ceza verilir zira resmen suç bu, resmen teşvik. Ama demokrat, objektif, tarafsız basınımız, yöneticilerimiz, bloggerlarımız için bu pek bir şey ifade etmiyor. Ne olacak ki canım, normal bir şey işte. Eheh.

2 Temmuz 2011 Cumartesi

Şarapova Üzülmeyeydi İyiydi


Benim tenis sporuyla olan yakınlığım birçok Türk erkeğiyle paralel. Ne forehand'dan, ne backhand'dan ne de drop shot'tan anlarım. Eh, Wimbledon gibi turnuvalar olduğu zaman, önemli maçları izliyorum. Nadal'ı Federer'e, Şarapova'yı hepsine tercih ederim ama erkeklerde bu sene Djokovic'i çok beğendim. Müthiş atletik ve zeki. Finalde iyi olan kazansın. Bayanlar finalinde ise kazanan Şarapova'yı çok güzel bir oyunla yenen Kvitova oldu. Helal olsun. Şarapova çok kötüydü, yarı finaldeki o performansından sonra çok daha iyisini bekliyordum. Ama hem kendini üzdü, hem de benim gibi tenisi takip etmesindeki en önemli faktörlerden birinin kendisi olduğu bizi üzdü. Çığlıklarını sevdiğim...

1 Temmuz 2011 Cuma

Mehmet Ali Aydınlar Döneminden İki Beklenti


Türkiye Futbol Federasyonu yeni başkanı Mehmet Ali Aydınlar, siciliyle ve başkanlık gündeminde verdiği demeçlerle güvenilir, dürüst, objektif bir yönetici olduğunu hissettirdi. En azından bu konuda içimiz rahat. Futbolun gelişmesi yönünde atacağı icraatlarda samimi ve iyi niyetli olacaktır; yetersiz kaldığı yerlerde de yönetim kurulu kendisini tamamlayacaktır. Kendisinin de söylediği üzere istek ve baskılar üzerine başkan adayı oldu ve tüm kulüplerin desteğini alarak seçime tek başına girdi, kolay bir şekilde başkanlık koltuğuna oturdu. Seçilmiş değil, atanmış başkan nitelemelerini de hak etti bence. Fenerbahçeli olduğu tescillenmiş bir başkanı futbolun en başına getirmek için uğraşanların Fenerbahçe cephesi hariç tüm cepheler olduğu göz önüne alınırsa da büyük resimde insanı mutsuz eden noktalar var ama sezon içerisinde artık TFF'nin güvenilirliğini sorgulayacak yüz bulamayacaktır kimse.

Aydınlar döneminin uzun soluklu ve takdir edilir icraatlara imza atıldığı bir dönem olmasını arzu ediyorum. Yeni başkan yönetimin şeffaf, alınacak kararların futbolun tüm kesimlerinin dinlenerek, görüşü alınarak alınacağını söyledi madem; biz de ufacık tefecik bir blog olarak önerilerimizi sunalım; davulcu yellenmesi kadar bile etkisi olmayacaktır ama neme lazım, biz bloga not düşelim...


Yabancı sayısı konusu:
Aydınlar birkaç gündür katıldığı programlarda halen yürürlükte olan 6+2+2 kuralının değişeceğini söyledi ve kendi fikrini ortaya koydu. Diyor ki var olan kural devam edecek. Yani sahada 6, kulübede 2 ve tribünde 2 yabancı bulunacak. Yani toplam 10 futbolcu. Ama bu 10 futbolcunun dışında kulüpler istediği kadar yabancıyla sözleşme imzalayabilecek. Ancak sezon başında ve ligin devre arasında federasyona seçilen 10 futbolcunun ismi verilmek zorunda. Bu seçilen 10 futbolcunun dışındakiler sezon boyunca hiçbir şekilde maç oynayamayacak. Ben bu görüşe katılmıyorum. Takımda eğer nitelikli 11 futbolcu varsa ne olacak? 1 tane kaliteli ismin dışarıda kalması ve en az bir devre boyunca takıma dahil olmaması anlamına geliyor ki bu hem teknik direktör hem de yönetim açısından oldukça zor bir karar. Hangi futbolcular dışarıda kalacak?

Benim önerim şu: 6+3+sınırsız olsun. Yani sahada yine 6 yabancı, ama kulübede 3 yabancı olsun. Ve bu 9 futbolcunun dışında kulüpler istediği kadar yabancıyla sözleşme imzalasın. Böylece rotasyonda her oyuncudan faydalanma şansı olsun.

Ayrıca yedek kulübesinde takımın altyapısında oynayan en az 2 futbolcu bulunsun.
Benim düşüncem, önerim budur.


Türkiye Kupası statüsü: Hem kulüplere eziyet veren, sürekli maç oynamak zorunda bırakan hem de küçük takımların ilerlemesinin önünü tıkayan, onlara hiçbir şekilde şans vermeyen bu statü yıllardır neden devam eder bilemem. Eğer büyük takımlar inanılmaz kötü değillerse, bir şekilde gruptan çıkmasını biliyorlar. Çünkü küçük takımlar o kadar maç sayısına dayanamıyor, bir şekilde gruptaki iki büyükten birine takılıyorlar. Haliyle büyük takımlar kötü de olsalar kalitelerinden dolayı gruptan çıkabiliyorlar. Öte yandan, taraftarlar açısından zevksiz ve futbolcuların konsantrasyonunu bozan önemsiz maçlar çoğalıyor; yorgunluklar, sakatlıklar artıyor, bu durum lige de yansıyor.

Öneri:
Grup statüsü kaldırılsın, iki maç üzerinden oynanan eleme usulü sistem gelsin. Böylece küçük takımlar vasatın üzerinde performans gösterdikleri gruplarda sonuncu olmaktan kurtulsunlar, büyükleri eleme şansına erişsinler.

Düzeltilmesi gereken daha birçok sorun var, bunlar ileride tartışılacaktır; biz de görüşümüzü sunarız burada. Misal puan eşitliği halinde averaja bakılmayıp tek maç oynatarak şampiyonun belirlenmesi konusunda ben yine Aydınlar'dan farklı düşünüyorum. Takımların kötü performansını düzeltme şansı veriyor bu sistem ve misal o tek maçta bir takımın en önemli 2 futbolcusu sakat; bu sakatlık şampiyonluğa malolabilir. Çok riskli. Bırakalım sezon içinde yaşananlar orada kalsın, şampiyonluğa oynayan takımlar şampiyonluk için en önemli rakipleriyle oynadıkları maçlarda daha dikkatli olsunlar... Şu sistem anormal derecede adil.

Hayırlı olsun deyip önerilerin devamının geleceğini söyleyelim efendim...

Copa America 2011 - Tam Fikstür


Futbolsuz yazlar çekilmiyor. Tekil yıllarda bizi tek avutan gündem transferler. Bazen özel turnuvalar ve kıtasal şampiyonalar olduğunda da tadından yenmiyor. Copa America 3 yıllık aradan sonra bu yaz yine oynanacak. Fenerbahçeliler özellikle Uruguaylı Lugano ile Brezilyalı Andre Santos'a odaklanacaktır ama birçok yıldız ve yıldızların yanında genç yetenekler izlenmeye değer ki turnuvanın ardından parlayan oyuncular transfer döneminin de gündemine yerleşecektirler. Maçların tamamını yayın hayatına yeni giren ve yanılmıyorsam eğer Turkuvaz medyanın bir organı olan (ATV, Sabah) A Haber yayınlayacak. İlk maç bu gece 03.45'te Arjantin ile Bolivya arasında. Üstteki fikstür, benim bulabildiğim en detaylı ve en güzel hazırlanmış fikstür. Diğerlerinde takvime göre değil de gruplara göre maç tarihleri veriliyor. Ama hangi gün hangi saatte hangi maçın olduğunu anlamak için bu fikstür ideal bana göre.

Resmin üzerine tıkladığınızda net bir görüntü oluşmakta. Umarım seyir zevki yüksek, genç yeteneklerin hünerlerini gösterdiği bir turnuva olur. Hadi hayırlısı..

Ne Aramıştınız

''Hayata dair ne öğrendiysem futboldan öğrendim. Çünkü top hiçbir zaman beklediğim köşeden gelmedi.''
Albert Camus.

Popüler Yazılar

Zİyaretçİler

Futbol Blog. Blogger tarafından desteklenmektedir.