Futbol ; Faİr Play, Cesaret, Mücadele ve Zafer...

31 Mayıs 2010 Pazartesi

Mourinho'nun Hedefi


Nihayet gerçekleşti transfer. Mourinho ile Real Madrid ikilisi nihayet buluştu. Madrid'e indi bugün The Special One... Bu sefer biraz daha çekimser konuşmuş, hiç yakıştıramadım. Gelecek yıl Şampiyonlar Ligi şampiyonluğunun garantisini veremeyeceğini, istediği takımı oluşturması için 4 yıllık bir sürenin yeterli olduğunu söylemiş. Nice hocaları kovan Real Madrid yönetimi 2 senede şampiyonluk gelmezse güle güle derler bana kalırsa. Cristiano Ronaldo başta olmak üzere tüm takıma mesaj veriyor Portekizli. "Takım olacağız, herkes buna uyacak" diyor. Gelecek sezon Cristiano Ronaldo'nun alan savunmasına katılıp top çaldığını falan görebiliriz. La Liga gelecek sezon şahane olacak. Hadi hayırlısı...

Raymond Domenech ve Fransa


Fransa'daki anketler Domenech'e çok fazla güvenilmediği yönünde. Laurent Blanc'ın da Dünya Kupası'ndan sonra milli takımın başına geçeceğini düşünürsek, hayli stresli günler bekliyor Domenech'i. Tunus ile yaptıkları hazırlık maçında 1-1 berabere kaldılar. Bravo. Böyle giderse daha çok yer o gözlüğü.

30 Mayıs 2010 Pazar

29 Mayıs 2010 Cumartesi

Taktiksel Açıdan Daum'un Fenerbahçe'si


Fenerbahçe sezon boyunca çok fazla eleştiri aldı. Ruhsuz oyun, kalitesiz futbol ve yenen anlamsız goller. Benim de öfkelendiğim, ağzımdan kötü kelimelerin çıktığı birçok maç var. Sezon bittikten sonra daha analitik bir gözle bakılabiliyor. Sezon boyunca Daum'un Fenerbahçe'sinin neler yapmak istediğini, sahaya hangi taktikle çıktığını ve maç içerisinde hangi taktiksel
dönüşümü yaptığını incelemek istedim. Umarım keyifli bir yazı olur...


- Yerleşim

Fenerbahçe sahaya dünya üzerinde en fazla kullanılan sistemlerden olan 4-2-3-1 ile çıkar. Sağ bek Gökhan Gönül, sol bek R. Carlos/Andre Santos, göbekte Lugano-Bilica ikilisi, önlerinde merkezde Cristian Baroni ve Emre Belözoğlu. Sağ açık Kazım/Mehmet Topuz, sol açık Özer, önde Alex ve Güiza. Alex'in görevi biraz farklıdır, hem hücuma çıkarken tüm toplar Alex'e atılır, hem de top kendisinde olmadığı zaman ikinci forvet rolüne bürünür, cezasahasında adam çoğalmış olur.


Top rakipte olduğu zaman Fenerbahçe 9 adamla geriye çekilir ve sistem 4-4-1-1'e döner. Rakibi karşılayan ilk futbolcu Emre olur. Eğer top Emre ve Lugano arasında ise ve rakip için durum daha avantajlıysa, defans ileriye çıkar ve alan sıkıştırılır ki, rakip kolay top çeviremesin, o sıkışıklıkta top bize geçsin... Bu fotoda Alex'in fazla geride olması istisnai bir durumdur zira top rakipte iken Alex hep orta yuvarlaktadır, Güiza ekranın görünmeyen köşesinde, çok ileri uçtadır. Top sola giderse Andre Santos ve Vederson, sağa giderse de Gökhan Gönül ve Mehmet Topuz karşılar.


- Defans organizasyonu


Fenerbahçe'nin belki de bu sene yaptığı en iyi iş bilinçli savunma yapmaktır. Günden güne daha iyi anlaşan defans ve ortasaha hattı, bu işi günden güne çözmüştür. Fenerbahçe'nin rakibi savunma sistemi iki farklı şekildedir. Eğer rakip kontraatakta yakalamışsa, rakibin etkin bölgedeki oyuncuları markaj altına alınır. Fotoda Emre pası atan Kahe'yi tutmak istemiş ancak tutamamış, pasın Mustafa Pektemek'e gitmesine engel olamamıştır. Ancak zararı yoktur zira...


... Lugano ve Vederson topun oraya gideceğini daha önceden tahmin etmiş, ikili sıkıştırmayla topu oradan söküp almıştır. Bu bir takım için en önemli ayrıntıdır çünkü yanlış zamanlamayla koşmak ya da yanlış zamanlamayla topa ayağını uzatmak rakibinizin sizi geçmesine ve kalecinizle karşı karşıya kalmasına sebep olur...


Eğer rakip pasla ileride çoğalmış ve Fenerbahçe hazırlıksız yakalanmamışsa, Fenerbahçe topun olduğu bölgede rakibinden daha fazla adamla çoğalır. Rakibin pas yapmasını engellemek ister ancak yine de o pas aradan geçerse, rakibe en yakın stoper ileriye çıkar ve onu engeller. Bu fotoda pas aradan geçmiş lakin Bilica geç kalmış ve rakibine şut imkanı vermiştir. Bu bir takım için en can alıcı noktadır.


Bir örnek daha... Mehmet Topuz ve Emre Mustafa Pektemek'i durdurmak amacıyla ona baskı yaparlar.

Fenerbahçe eğer skor dezavantajına sahipse, işler skor bakımından iyi gitmiyorsa rakibi ileride karşılar ve rakibe kontraatak izni verir.


Misal burada Fenerbahçe tam 8 adamla ileride çoğalmış, oyun kuruyor... Top kaybedildiği vakit taraftarın nabzı 300'e vuracak.


Ancak Fenerbahçe defansı buna da hazırlıklıdır ve rakibi geride beklemek yerine topa en yakın rakibine karşı bir stoper ileriye atılır.


Burada da Lugano yine ileriye çıkıp olası bir tehlikeyi engellemiştir.


Skor avantajına sahip ise;



Eğer Fenerbahçe ilk golü bulmuş ve üstünlüğü ele geçirmişse, hele de bu maç önemli bir maçsa, takım olarak rakibini geride bekler ve kontrollü futbolu tercih eder. Tempoyu yükseltmez, ayağa top oynar.


Örneğin burada Fenerbahçe 1-0 üstün durumdadır ve Güiza'ya bir top atılmıştır ancak 20 metre civarında kimse yoktur zira takım geride beklemektedir.

Kilit oyuncu: Emre Belözoğlu


Fenerbahçe'nin defans ağırlıklı futbolunda defansif organizasyonu sağlayan, rakibi durdurmak amacıyla silah olan en önemli futbolcu Emre Belözoğlu'dur.


Defans yapmak yalnızca geriye çekilip rakibi beklemek değildir. Hücumda yapılacak pres hem rakibinizin cesaretini kırar, hem de rakibinizin size fazla yaklaşmasını engellersiniz. Resimde rakip kendi yarısahasından top çıkarma niyetindedir ve görüntüde Emre Belözoğlu yoktur.


İkinci resimde ise rakip oyuncu topu orta yuvarlağa yakın bir yerde alır ve Emre'nin presiyle karşılaşır...

...bu şok pres karşısında şaşıran rakip topu kaptırır ve Emre aldığı topla yeni bir tehlike yaratmıştır. Bunun için, rakibi ilk karşılayan futbolcu her zaman Emre'dir ve birebirde genelde üstün taraftır.


Emre ileride baskı yapar, Emre oyun kurar...


Emre dönen topları şuta çevirir...


- Hücum organizasyonu



Defans kendi arasında 4-5 pas yapar ve son olarak sağ ya da sol bekten birine verir. Sağ ya da sol bek ise aldığı topu kendisine yardıma gelen önliberoya verir.


Önliberonun yaptığı şey ise topu ileriye taşıyıp pas olarak göndermektir.


Keza defans oyuncularından biri kendi aralarında paslaşırken yanlışlıkla düşer ya da dengesini kaybeder ya da topu kaybetme tehlikesi ile karşılaşırsa, önliberolardan biri her daim yardımına gelir.

Gelelim işin kilit noktasına...


Bütün hedef Alex'i topla buluşturmaktır. Zira Alex takımdaki en akıllı futbolcu ve fırsatları en iyi değerlendiren hücum silahıdır. Onun ayağına gelen toptan sonra hücumda çoğalınır ve Alex her zaman en iyi seçeneği işaretliyip takımı hücuma kaldırır.


Top Alex'le buluşur...


Alex doğru seçimi bulup sol tarafa ya da...


... sağ tarafa pasını aktarır.


İkinci bir seçenek ise; Fenerbahçe topu yay civarında gezdirir, burada top çevirir ve rakibinin açığını bulmaya çalışır...


Örneğin burada demek ki rakibin göbeğinde bir problem oluşmuştur ve Fenerbahçe buradan pozisyon bulmuştur.

- Güiza Faktörü

Fenerbahçe, birçok güzelim pozisyonu Güiza yüzünden gole çevirememiştir.


Misalen burada işaretli futbolcu Güiza'dır ve Kazım kendisine pas atma niyetindedir.


Ancak yanlış zamanlamayla koştuğu için top kendisinin gerisinde kalır ve topuğuna çarpar.


Güzelim pozisyon Güiza'nın seyri içerisinde heba olmuştur ve bunun gibi birçok örnek gösterebiliriz.

...

Benim gözlemlerim burada bitiyor. Sizin de söylemek isteyecekleriniz varsa çekinmeyin,
yorum yazın efendim.

27 Mayıs 2010 Perşembe

Ümit Özat ve Ankaragücü #2


Bendeki itibarını günden güne azaltmasına rağmen, Ümit Özat teknik direktörlük konusunda ısrarcı ve hedefleri de büyük. Roger Lemerre'in gidişinden sonra Ankaragücü ile 3 yıllık sözleşme imzaladı ve ilk kez birinci adam olarak yedek kulübesinde bekleyecek. Ben olsam Lemerre'in gönderilmesinden sonra orda kalmazdım gerçi. Lemerre gibi Ankaragücü'nün seviyesini 2 adım ileriye attırmış, doğru düzgün top oynatan bir adama en fazla yarım sezon dayanabilen bir takım Ümit Özat'a ne kadar dayanabilecek bakalım... Her şeye rağmen hayırlısı olsun. Fenerbahçe maçlarını iple çeker Ümit Özat.

25 Mayıs 2010 Salı

Galatasaray'da Değişim


Yalnızca Frank Rijkaard'ı getirip Total Futbol oynayacaklarını sananlar tüm sezon boyunca Mustafa Sarp ve Mehmet Topal ortasahadan top çıkarırken eziyet çektiler. Hücumda usta ayakların var ama köprüyü sağlam tutacak kendi seviyende Xavi-Iniesta bulmalısın. Frank Rijkaard'ı çok överken takımdan beklentiler yükseltildi ve her futbolcudan ekstra şeyler istendi. Sanki Servet daha önce topu oyuna sokuyordu, ya da daha önce Mustafa Sarp müthiş arapasları atıyordu...

Beklentilerin karşılanamamasının sebebi Rijkaard değil yönetim ve medyadır. Futbolcuları ve takımı olduğundan daha iyi gösterdiler, herkes de buna paralel olarak müthiş bir takım bekledi. Sezona bu gazla çok iyi bir giriş yapıldı ama cesur Eskişehirspor karşısında ilk puan kaybedildi. Hem psikolojik hem de fiziki açıdan biraz gardı düşen Galatasaray, peşpeşe Ankaragücü ve Fenerbahçe'den 3'er gol yedi. İşler kötü giderken acımasızca eleştiriler sürekli yapılıyor bildiğiniz gibi. Arda'nın yatak odasından girip Rijkaard'ın adam olmadığından çıktılar. Devre arasında Jo alındı, alemci diye dışlandı. Galatasaray sezonu 3. bitirdi ve Rijkaard'la yapılacak değişimin ilk senesi kötü geçti.

Yönetim ve teknik heyet yeniden bir şeyler deniyorlar. Harry Kewell Mehmet Topal gitti; Leo Franco, Caner Erkin ve Jo başta olmak üzere birkaç futbolcu daha gönderilecek. Büyük ihtimalle yeni bir yabancı önlibero alacaklar. Defanstan aldığı topları hızlıca ileriye aktaran, topu ayağından çıkardıktan sonra sabit kalmayıp hücuma katılan; dönen toplardan yeni bir oyun kuran ya da şut çeken; bunun yanında ortasahada rakibi presle durduran ve iyi yer tutan bir ortasaha yalnızca Galatasaray için değil dünyadaki tüm takımlar için geçerlidir. Diyeceksiniz ki, bahsettiğin adamlardan dünyada 5 tane var zaten. Ama en başta dediğim gibi, kendi seviyende bir Xavi-Iniesta bulmak zorundasın. Yoksa vasat Sarp'a ve istikrarsız Elano'ya bakarsın tüm sezon.

Rijkaard'ın istediği şey, top kendilerindeyken hızlı ve isabetli paslarla rakip yarı sahaya yerleşmek, orada enine top çevirmek ve özellikle kanat akınlarıyla defansın dengesini bozmak. Bunun için de zeki ve çevik bir ortasaha gerekiyor. Elano bunu yapmaya çalıştı ama kendisinden ve arkadaşlarıyla olan iletişimsizliğinden dolayı çok yalnız kaldı ve isteneni veremedi. Kanatlarda bir problemi yok Galatasaray'ın. Keita ve Arda-Gio üçlüsü Türkiye'de çok az bulunan seviyede. Özellikle Keita ve Giovani çok çabuklar ve durdurulmaları çok güç. Rijkaard'ın tam istediği tarzda kanat oyuncuları.

Forvette ise Milan Baros'un yokluğunda sıkıntı çektiler. Mehmet Batdal nasıl bir yedek olacak göreceğiz. Ben olsam iki iyi ortasaha, bir stoper ve bir kaleci alırım. Rijkaard'ın yapmak istedikleri belki o zaman mümkün olabilir.

22 Mayıs 2010 Cumartesi

Bayern Münih 0 - 2 Inter


Basit olacak belki ama futbol 90 dakikadır ve Jose Mourinho kazanır. Yine hücumda büyük bir kısırlık, yine savunmada müthiş bir taktik disiplin, yine topa az sahip olma ve yine zafer. Jose Mourinho yine büyük bir iş başardı.

Ben Inter'in hücumda daha aktif olmasını, en azından Barcelona karşısında oynadığı savunma futbolunun aynısını oynamamasını, biraz daha ileride fazla gözükmesini bekliyordum ama Barcelona maçının benzerini izledik. Milito ve Sneijder ileride kaldılar, Eto'o ve Pandev kanatları kapattılar ve Cambiasso ile Zanetti defansif organizasyonu sağladılar. Top rakipteyken iki net çizgi çizdi Inter. Maicon-Lucio-Samuel-Chivu savunması, önlerinde sağ çizgide Eto'o, sol çizgide Pandev ve merkezde de Cambiasso ile Zanetti. Öyle ki, top Bayern Münih'teyken iyice gömüldü Inter ve Bayern Münih tüm maç boyunca ortadan tek atak yapamadı. Tüm topları kanatlara gönderdiler ve görevi azalan Cambiasso-Zanetti ikilisi de içeriye girince, gelen ortaların hiçbirisi tehlike oluşturmadı. Ben daha değişken taktikler bekliyordum açıkçası, ancak Van Gaal pek müdahale etmedi takıma. Yapılan ortaların hiçbiri tehlikeli olmamışken başka hiçbir çözüm üretememeleri Inter'in işine geldi.

Zaten az topla buluşan Inter, bunları çok çabuk hücuma aktarıp yüzde 100 etkili olacak şekilde kullanınca, 4 kez kaleyi bulan şutların 2'si gol oluyor maalesef. Milito... Büyük maçların adamı diyorum ben kendisine. Kupa finalinde takımın tek golünü o attı, ligin son maçında takımın tek golünü o attı ve Şampiyonlar Ligi finalinde 2 gol daha attı. Büyük topçu kendisi.

Maçı eleştirel gözle izlemediğim için derin analizlere giremeyeceğim ama diyeceğim şey şudur ki, bu maç Inter açısından Barcelona maçından daha kolay geçmiştir. Beklentimin altında bir Bayern Münih vardı sahada.

Ve ve Mourinho... Gelecek sezon bu statta olur mu yine bilemem ama, tarihin en başarılı teknik direktörlerinden birisi olduğu kesindir. 8 sezonda 2 Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu, 2 Şampiyonlar Ligi yarı finali, 1 Uefa Kupası şampiyonluğu ve 6 lig şampiyonluğu... Müthiş bir kariyer şimdiden. Fenerbahçe'de izleyebilsek keşke...

21 Mayıs 2010 Cuma

Bayern Münih vs. Inter


Ne hikaye ama! 3 yıl boyunca hem tercümanlığını hem de yardımcılığını yaptığın hocayla yolların ayrılsın, ayrıldıktan sonra hem sen hem de hocan başarıdan başarıya koşsun ve kader sizi bir Şampiyonlar Ligi finalinde buluştursun.


Bugüne kadar herhangi bir husumetleri de olmayan Van Gaal ve Jose Mourinho'nun takımları karşı karşıya gelecekler. Bu bakımdan maçın her saniyesi ayrı bir zevk içinde, iki taktik dehanın savaşı şeklinde geçecek.


Her şeyi en ince ayrıntısına kadar düşünen, önlemini her zaman alan, futbolcularına sözünü dinlettiren iki hoca. Jose Mourinho'nun Van Gaal'dan öğrendiği en iyi iş rakibin nasıl durdurulması gerektiğidir. Mourinho gerektiğinde müthiş bir hücum futbolu da oynatır takımına, katı bir defans futbolu da. Kimse de kendisini eleştirmez çünkü Mourinho olabilecek en iyi senaryoyu yazmış, rakibin etkinliğini bu şekilde aşağıya indirmiştir. Hiçbir zaman sürekli hücum eden ya da sürekli defans yapan bir takım sürmez Mourinho sahaya. O gün eğer rakip kontrollü bir futbolla durdurulacaksa, ilk golü atana kadar rakibin açığını bekler ve oradan vurur, ardından pas futboluna dayanan bir savunma sistemine çekilir. Tıpkı kupa finalindeki Roma maçı gibi. Eğer rakip Barcelona gibi sürekli hücum eden ve az açık veren bir takımsa, bu durumda bu kibirli adamın yaptığı şey, katı bir defans yapmaktır. Bu tarz katı defans yaptığı maçlar çok azdır zira Barcelona ve ona yaklaşan bir oyun oynayan takım sayısı çok azdır, olanlar da Şampiyonlar Ligi'ndedir. Özetlemek gerekirse, Mourinho kazanmak için sistemini kurar. Her maç aynı sistemi oynamaz, rakibe göre değişkenlik gösterebilir.


Van Gaal ise rakipten bağımsız olarak kendi futbolunu oynamaya çalışan ve rakibe göre oynamayı birinci planı haline getirmeyen bir teknik direktördür. O'nun futbol görüşüne göre, bir takımın belirli bir taktiği olmak zorundadır ve her zaman kazanmak, kazanmak için de göze hoş gelen bir futbol oynamak zorundadır. Sahanın her santimetre karesinde bir taktik disiplin uygulayan, futbolcuların da zamanla bu sisteme alıştığı ve artık zevk aldığı bir takım yaratır Hollandalı. Futbolcusu kafasına göre hareket edemez, yapması gereken işler vardır ve bu işleri doğru yapmak zorundadır, takımın taktik disiplinine uymayan futbolcunun ismi ne kadar büyük olursa olsun, Van Gaal gözünün yaşına bakmaz.

Bu bakımdan ben maçın her türlü sonuca açık olabileceğini düşünüyorum, hiçbir sonuç benim açımdan sürpriz olmaz zira her iki hoca ve her iki takım, bu dünyadaki bütün takımları yenebilecek güçtedir.

Oturanlardan en sağdaki Mourinho

Maçın kilit adamları bana göre Cambiasso ve Robben olacaktır. Genelde oyunun merkezini geride kuran Inter, hem defansta hem de hücumda Cambiasso'dan çok fazla yararlanıyor. Rakibi karşılayan ilk futbolcu her zaman Cambiasso oluyor, ileriye atılacak toplar hep Cambiasso'nun ayağından çıkıyor. Öte yandan Robben, Bayern Münih'in akıcı ve Van Gaal'in aklındaki seyirciyi mest eden futbol oynamasını sağlayan en önemli futbolculardan biri. O'nun aldığı topları ileriye hızlıca taşıması, Bayern Münih adına çok önemli zira hem ileride çok adamla kısa sürede toplanılmasını sağlıyor hem de rakibin dengesini bozup daha kolay gol atılmasını sağlıyor.

Ben Mourinho'nun maça istekli başlayacağını düşünüyorum ve ilk 10 dakikada Bayern Münih sürpriz bir gol atmazsa, maçın ilk golünün Inter tarafından atılacağını tahmin ediyorum. 0-0 devam eden tüm dakikalar Inter için bir avantaj çünkü fizik gücü oldukça iyi olan ve dakikalar ilerledikçe direnci daha da artan bir takım Inter. Önemli olan ve belki de bütün maçın kaderini etkileyecek iki soru var: 1) Bayern Münih çok erken bir gol bulabilecek mi? 2) Inter ilk golü atarsa defansa mı çekilecek yoksa 2.yi mi arayacak? 1. seçenek Bayern Münih açısından çok avantaj sağlar zira gol bulmak isteyen Inter daha açılır ve Bayern Münih'in istediği bir ortam olur. 2. seçenekte ise eğer Inter defansa çekilirse bütün maçı alıp götürebilirler ancak yenebilecek olası bir gol, tüm planları alt üst eder. Ben maçı bu iki seçeneği göz önünde bulundurararak izleyeceğim ama ben bunları düşünmeden önce her iki teknik adam bunları çoktan düşünmüştür zira ikisi de maçtan önce rakibi çok iyi analiz eden hocalar. Mourinho daha çok rakibe göre oynuyor, o ayrı konu.

Benim açımdan bu maç Bayern-Barcelona maçından daha ilgi çekicidir zira hem Barcelona çok ağır basacaktır ve maçtan önce çok fazla bir şey vaat etmeyecektir hem de artık finalde yeni takımlar izlemek lazım. Bayern-Inter maçı her sonuca açık bir maç ve birinin diğerini ağır bir üstünlük sağlayacağını düşünmüyorum, ortada geçecektir büyük ihtimalle.

Sonuç ne olursa olsun kesinlikle zevkli bir maç olacağını tahmin ediyorum. Benim gönlüm Inter'den yana. Skor da tahmin edeyim tam olsun: Inter 2-1 yener, Olic, Milito ve Maicon ağları sarsar.

Yeter Ömer Üründül


Futbol yorumculuğunun revaçta olmadığı bir dönemde çıkıp kimsenin anlamadığı şeyler söyledin, o gündür bugündür millet seni futbol biliyor sanıyor. Bir maçın analizini toplam 3 kelimeyle yapmak gibi doğaüstü bir gücün var, bir cümleyi her maçın analizini yaparken araya sıkıştırıyorsun, laf kalabalığı yapıyorsun. Maçın analizini de yapmıyorsun aslında, sokakta herkesin ağzında olan bir iki şeyi okumuş birisi olarak yontuyorsun ve yorumcuyum diye ekranlara çıkıyorsun.

Futbol değişti, gelişti sayın Üründül. Futbolda tek bir doğru yok, yapılan ekstra hamlelerin sonuçsuz kalması o hamlelerin yanlış olduğunu göstermez. Keita gidip forvette oynayabilir, ya da Emre Belözoğlu sol açıkta orta açabilir. Ama senin kafanda tek bir doğru var. İkinci bir alternatifi düşünmüyorsun. Futbol değişti Sayın Üründül. Sen de değiştir, geliştir kendini artık.

Mevlüt Erdinç


Sochaux'da 84 maçta 25 gol atıp 1,7 milyon euro bonservis bedeliyle PSG'nin yolunu tuttu. Bu sezon ilk sezonu ve toplam 34 maçta 19 golü var. Ligde attığı 14 golle de gol krallığında üçüncü sırada. Şüphesiz yurtdışında oynayan Türk asıllı futbolcular arasında en formda isimlerden birisi. Sessiz sakin işini yapıyor, gollerini sıralıyor. Benliğini kaybetmiyor, her maça ay-yıldızlı bir bileklikle çıkıyor. Türkiye'ye gelir mi, gelirse ne zaman gelir bilmem. Ama uzun yıllar Milli Takımımız'da iş görür, Hiddink'in elinde iyice pişer.

Başarılar Mevlüt...

Boateng vs. Ballack


Kevin Prince Boateng, ligde Ballack'tan yediği tokatın acısını çok daha fazlasıyla ödetti. Öyle ki aldığı intikamdan hem Ballack, hem Chelsea hem de Almanya Milli Takımı etkilendi. Dünya Kupası'nda oynayamayacak Ballack. Löw'ün birinci adamı, en güvendiği adamı, takımın beyni Ballack yazın maçları evinden ya da stattan izleyecek. Acı bir durum.

20 Mayıs 2010 Perşembe

Sezonun En'leri


Sezonun değerlendirmesini yapmaya devam edelim ama bu sefer yalnızca Fenerbahçe açısından. Tamamen benim düşüncelerimdir, aksi yönde düşünen varsa bir zahmet yorumlarda fikrini belirtsin.

En iyi futbolcu:
Alex de Souza
En kötü futbolcu: Deniz Barış
En sevinilen maç: Deplasmandaki 1-0'lık Galatasaray maçı
En üzüntü duyulan maç: Son haftadaki Trabzonspor maçı
En güzel gol: Alex'in İBB'ye attığı gol
En beklenmedik gol: Gökhan Gönül'ün Diyarbakırspor'a attığı gol
En saçma maç sonu demeci: "Bu taraftar ne zaman 7'de 7 gördü?"
En iyi Fenerbahçeli spor yazarı: Mehmet Demirkol

2009-10 Sezonunda TSL'nin En İyi 11'i


Değişik konular düşünüp kaçan şampiyonluğun acısını hafifletmeye çalışıyorum. Hele de bu tarz eğlenceli şeyler olunca kafam biraz olsun dağılıyor. Ligimizin adı süper ama çok da kaliteli futbolcular yok, en iyi 11 dışında en fazla bir 11 daha yaparsın, geriye kalanların hepsi vasat futbolcular. Benim izlediğim maçlardan, tamamen benim fikrime göre bir 11 kurdum. Sistem fazla ofansif; 4-1-3-2

Mevkii mevkii değerlendirmek gerekirse;


Kaleci: Volkan Demirel

Belki bu yaşına rağmen hala komik goller yiyor ama Fenerbahçe'nin son 10 maçta yalnızca 1 gol yemesinde büyük paya sahip. Bazı maçlarda aşırı özgüveninin cezasını çekiyor ama ligimizin şu anda bana göre en iyi kalecisi, bu sezon da fena bir sezon geçirmedi.


Sağ bek: Gökhan Gönül

Türkiye'nin en hızlı futbolcularından biri. Bir sağ beke göre ortalama üstü tekniğe sahip. Kusurlarını biliyor ve hep geliştirmeye çalışıyor. Ortalarını yavaş yavaş düzeltmeye başladı. Bir de ikili mücadelelerde biraz daha kuvvetli olabilirse, işte o zaman Maicon'la kıyaslanabilir.


Stoper: Lugano

Fazla söze gerek yok aslında. Geldiğinden beri ligimizin en iyi stoperidir gözümde. Tatlı sert futboluyla riskli ya da risksiz her topun kaleye yaklaşmasını önler, kafa toplarını hep kazanır, kornerlerde golünü de atar. Riske girmez, çalım atmaz, kalesini gole kapatmak için sessiz sakin bir şekilde oyununu oynar. Bu sezon hem Fenerbahçe'ye hem de diğer takımlara baktığımızda kendisinden daha iyi bir stoper göremiyorum.


Stoper: Ömer Erdoğan

Bursaspor'a gelip kariyerinin en iyi sezonunu yaşayan futbolculardan bir tanesi. Takımın kaptanı. Defansı hem tekniğiyle hem de tecrübesiyle toparlayan, güven veren bir isim.


Sol bek: İbrahim Üzülmez

Her sezonda, her hafta sürekli eleştirildi ancak hiçbir zaman çalışmaktan yılmadı, takımın nasıl oynadığına bakmaksızın o hep bir şeyler yapmaya çalıştı. Bu sezon biraz daha fazla sorumluluk aldı. Andre Santos'u da sol beke yazabilirdim ama Andre Santos istikrarlı değildi hiç, keza Üzülmez'in de kendisinden pek farkı yok ancak vasatın altına düşmedi hiç. O yüzden ilk 11'ime Deli İbo'yu koyuyorum.


Sağ açık: Volkan Şen

Bu sezon Bursaspor'un en başarılı futbolcularından birisi ve başarıya en çok katkı yapan isimlerden. Hızı ve tekniği en önemli özellikleri. Bunun yanında cezasahası içindeki etkinliği ve az pas hatası yapması, onu ülkemizin en önemli sağ kanat oyuncusu pozisyonuna getiriyor. Galatasaraylı Keita'dan daha öne çıkan özelliği, sürekliliği, istikrarıdır, bir ortalama tutturuşudur. Yoksa her maç bilindik Keita performansını gösteren bir Keita, tartışmasız girerdi ilk 11'e.


Defansif orta saha: Emre Belözoğlu

Geçen sezonun acısını çıkarıyor Emre. İyi bir hazırlık dönemi geçirdi ve sezona da çok güzel bir giriş yaptı, 34 maçlık seride 2-3 maç hariç tüm sezon takımın en iyilerindendi. Geriden aldığı toplarla oyun kurması, takım atağa çıktığında destek vermesi ve top rakipteyken her zaman pres yapması, onu ülkemizin en iyi önliberosu pozisyonuna getiriyor. Bu sezon muazzam bir sezon geçirdi. Bir de sinirlerine hakim olabilse...


Sol açık: Ozan İpek

Volkan Şen'in ters kanatta oynayanı diyebiliriz. Uzun boyuna rağmen ortalama üstü bir sürat, oldukça iyi bir teknik ve zeka. Skora nasıl katkı yaptığını da bu sezon attığı 9 golden anlayabiliriz.


Ofansif orta saha: Alex de Souza

Oyun kurucu demiyorum ben kendisine. Bütün futbol yeteneğini hücuma yönelik sergileyen, her maçta hem kendisini hem de arkadaşlarını en az 2-3 gol pozisyonuna sokan, ayağına aldığı topları hiçbir zaman ezmeyip her zaman ileriye gönderen müthiş bir yetenek. Ligde oynadığı 26 maçta 11 gol 12 asisti var. Yani oynadığı 26 maçta 23 kez skora doğrudan katkı yapmış. Fazla söze gerek yok sanıyorum.


Forvet: Makukula

Ortalama bir sürat, ortalama üstü bir teknik ve çok iyi bir fizik gücü. Nerede durması gerektiğini biliyor. Ligimizin açık ara en çok gol atan futbolcusu oldu 21 golle. 90 dakika boyunca durmadan didiniyor, çabalıyor, savaşıyor, rakip defansa of çektiriyor. İlk 11'e almazsak ayıp olur.


Forvet: Milan Baros

Daha ligin 10. haftasında sakatlanmasına ve ligin ancak son 4-5 maçına yetişmesine rağmen, 11 golü var bu sezon. Neredeyse oynadığı her maçta gol atıyor. Top sürme, şut, fizik güç, kafa topları. Bir forvetten beklenen hemen hemen her şeyi yapabiliyor. Galatasaray Baros'a, Baros Galatasaray'a çok fazla uydu. Bu sezon kendisinden daha çok gol atan futbolcular var ama bence sağlıklı bir Milan Baros ilk 11'e girmeyi her zaman hak ediyor.

Ne Aramıştınız

''Hayata dair ne öğrendiysem futboldan öğrendim. Çünkü top hiçbir zaman beklediğim köşeden gelmedi.''
Albert Camus.

Popüler Yazılar

Blog Arşİvİ

Zİyaretçİler

Futbol Blog. Blogger tarafından desteklenmektedir.